HİDAYETİ GİZLEYENLER RAPORLARI

1. RAPOR: 15/HİCR-41
2. RAPOR: 48/FETİH-20
3. RAPOR: 32/SECDE-9
4. RAPOR: 42/ŞÛRÂ-13
5. RAPOR: 10/YÛNUS-7
6. RAPOR: 13/RA'D-21
7. RAPOR: 2/BAKARA-112

8. RAPOR: 89/FECR-27
9. RAPOR: 13/RA'D-14
10. RAPOR: 33/AHZÂB-72
11. RAPOR: 23/MU'MİNÛN-103
12. RAPOR: 39/ZUMER-71
13. RAPOR: 2/BAKARA-120
14. RAPOR: 1/FÂTİHA-6

15. RAPOR: 3/ÂLİ İMRÂN-73
16. RAPOR: 30/RÛM-8
17. RAPOR: 25/FURKÂN-30
18. RAPOR: 40/MU'MİN-15
19. RAPOR: 6/EN'ÂM-87
20. RAPOR: 13/RA'D-28
2/BAKARA-159: Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.

89/FECR-27 ÂYETİ İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).



****

HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLER
Yukarıdaki başlık Bakara Suresinin 159. âyetinde "hidayeti gizleyenler" ifadesinden esinlenerek verilmiştir. Hidayetin, insan ruhunun yaşarken Allah'a ulaştırılması olduğu (1. teslim) ve diğer teslimlerin (toplam 4 teslim) gizlenmesi, İblisin bugün ülkemizi de içine alan İslâm Coğrafyasındaki en büyük tuzağıdır. Hidayetin gizlenmesi; tüm insanlığı ebedî cehennem hayatına sürüklediği için Allah'a îmân eden herkesin, yegâne kurtuluş kapısı olan hidayeti muhakkak öğrenmeleri ve dilemeleri gerekmektedir. Bu yazı dizimizde bu paragrafta gördüğünüz tüm ifadeler birer birer âyetlerle ispat edilecektir.


Abdulbaki Gölpınarlı: Ey iyiden iyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can.
Adem Uğur: Ey huzura kavuşmuş insan!
Ahmet Tekin: Sen de, ey sorumluluklarını yerine getirerek, samimiyetini isbat ederek huzura eren kişi!
Ahmet Varol: Ey huzura kavuşmuş can!
Bekir Sadak: Ey huzur icinde olan can!
Celal Yıldırım: (27-28) Ey emîn ve tatmin olmuş nefs (ruh)! Sen O'ndan, O da senden razı olduğun halde dön Rabbına.
Diyanet İşleri (eski): Ey huzur içinde olan can!
Diyanet Vakfi: (27-30) Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!
Edip Yüksel: Ey doygunluğa ermiş kişi,
Elmalılı (sadeleştirilmiş): Ey Rabbine itaat eden huzura ermiş ruh,
Hasan Basri Çantay: Ey itmi'nâne ermiş ruuh,
İbni Kesir: Ey huzur içinde olan can.
Muhammed Esed: (Ama dürüst ve erdemlilere,) "Ey iç huzuruna ermiş olan insanoğlu!" (diye seslenecek Allah,)
Şaban Piriş: -Ey huzura ermiş can!
Suat Yıldırım: (27-30) Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarımın içine, gir cennetime!
Yaşar Nuri Öztürk: Ey sükûna kavuşmuş benlik!


****

İSLÂM'IN TEMEL KAVRAMLARININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ MEÂLLER
Meâllerde İslâm'ın temel diğer kavramlarının (takva, nebî-resûl, nefs tezkiyesi, kul, velâyet kademeleri {fenâ, bekâ, züht, muhsin, ulûl'elbab, muhlis, sâlih}, kâfir, îmân, vb.) tefsirlerde ve sözlüklerde mânâları değiştirilmiştir. Bunun doğal sonucu olarak bugün toplumlar temel İslâm kavramlarını öğrenememekte ve Allah ile olan ilişkilerini "Kur'ân'da emredilen standartlarda" geliştirememektedirler.


Ali Fikri Yavuz: (Sonra Allah, mümin kimseye şöyle buyurur): “- Ey (imanda sebat gösteren, Allah’ı anmakla huzura kavuşan) itaatkâr nefis!
Diyanet İşleri: (Allah, şöyle der:) “Ey huzur içinde olan nefis!”
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!
Fizilal-il Kuran: Ey huzura eren nefis!
Süleyman Ateş: Ey huzûra eren nefis!
Ümit Şimşek: Ey huzura ermiş olan nefis!

89/FECR-27 İÇİN ANALİZ

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).

1.yâ eyyetuhâ: ey
2.en nefsu: nefs
3.el mutmainnetu: mutmain olan, tatmin olan

 

****

İslâm; Allah'a teslim olan anlamına gelen bir Arapça kelimedir. Allah'ın bizlere ihsan ettiği dört emanetin de Allah'a teslim edilmesi üzerimize farzdır:
    1. TESLİM: Ruhun Allah'a ulaşması
    2. TESLİM: fizik bedenin teslimi
    3. TESLİM: nefsin teslimi
    4. TESLİM: iradenin teslimi
Bu teslimler Allahû Tealâ'ya yakınlık derecelerimizi gösteren 28 basamaklık İslâm merdiveninde yaşanır.

İslâm; 3. basamakta yaşarken ruhumuzu Allah'a ulaştırmayı dilememizle başlar. Allahû Tealâ; "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım." sözünü vermiştir. Öyle ise bu sözün gerçekleşmemesi imkânsızdır.

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

3. teslim olan nefsin teslimi 2 aşamada gerçekleşir:
    1. Nefs Tezkiyesi (7 alt kademede gerçekleşir)
    2. Nefs Tasfiyesi (25. basamak)
Ancak bu aşamalardan ilki olan nefs tezkiyesi ruhun Allah'a ulaşmasından evvel basamaklarda gerçekleştiği için Allahû Tealâ'nın verdiği "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım." sözü ve garantisi dahilindedir. Ruhun Allah'a ulaşması ve nefsin tezkiye kademeleri arasında birebir bağ vardır.

Nefs tezkiyesi 7 kademede gerçekleşir, bu 7 kademe aynı zamanda İslâm'ın 15-21. basamaklarına tekabül etmektedir.
    1. Nefs-i Emmare (15. basamak)
    2. Nefs-i Levvame (16. basamak)
    3. Nefs-i Mülhime (17. basamak)
    4. Nefs-i Mutmainne (18. basamak)
    5. Nefs-i Radiye (19. basamak)
    6. Nefs-i Mardiyye (20. basamak)
    7. Nefs-i Tezkiye (21. basamak)
Nefs her bir kademe tezkiye olduğunda, ruh Allah'a doğru bir gök katı daha yaklaşır.

Fecr Suresinin 27. âyet-i kerimesi 28 basamaklı İslâm merdiveninin 18. basamağını ve nefs tezkiye kademelerinin dördüncüsünü ihâta eder.

Nefs-i Mutmainne'yi anlatmadan evvel bir hadiseye de ışık tutmak lazımdır:

"Hidayet doğru yoldur" diyen kişiler, aynı zamanda "İslâm'da basamaklar yoktur." diyenlerdir. Bu durumda bu kişilerin nefs tezkiyesi yapmamış oldukları açıktır. Allah'ın ilmine kulakları sağır, gözleri kör ve kalpleri mühürlü olanlar ne yazık ki Allah'ın Kur'ân ile bizlere öğrettiği sonsuz dünya ve ahiret mutluluklarından nasibi olmayanlardır.

Hidayet Allah'a ulaşmaktır. Allah'a yaşarken ruhunu ulaştırmayı dileyen herkesin ruhunu Allah muhakkak Kendisine ulaştırır. Ruhun Allah'a ulaşabilmesi için daha alt basamaklarda nefsin tezkiye edilmesi gerekir. Allah'ın nefslerini tezkiye ettiği bu kişiler "nefs-i mutmainne" makamından muhakkak geçerler. Nefs-i Mutmainne basamağı biz insanlar için gelecek yaşamımızı ferahlatacak bir dönüm noktasıdır:

Nefs-i Mutmainne'ye (tatmin olan nefs) ulaşan bir insan; mutluluk denilen müessesenin sahip olduklarımız veya olmadıklarımıza bağlı olmadığını, sadece Allah ile olan ilişkilerimize bağlı olduğunu kesin olarak öğrenir ve şükrün gerçek lezzetini yaşamaya başlar.

****

18. BASAMAK: NEFS-İ MUTMAİNNE

Nefsin tatmin olduğu, doyduğu devredir. Bu devrede kişi, Allah’ın kendisi için uygun gördüğü herşey ile tatmin olmuştur. Hırs adı verilen nefsin afeti durulmuştur. Eskiden neye sahip olursa olsun gözü doymazken, hep daha fazlasını isterken, nefs artık daha fazlasını istememektedir. Tevekküle ulaşmıştır. Elde ettiklerini yeterli bulmaktadır. Meşru veya gayri meşru ayırımı yapmadan mutlaka tatmine ulaşmak istediği hırslı devreleri nefs artık geride bırakmıştır. Ölçülü ve kontrollüdür. Yani mutmain olmuştur.

13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

Bir çok konularda hırsın hâkimiyeti sona ermiş, ruh hâkim olmuştur. Burada bütünüyle sona eren, sadece nefsteki 19 afetten biri olan hırstır. Hırs, artık o vücut ülkesinde hüküm ferma değildir. Kişi mutmain olmuştur.

64/TEGÂBUN-16: Fettekûllâhe mesteta’tum vesmeû ve etîû ve enfikû hayren li enfusikum, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Artık Allah’a karşı gücünüzün yettiği kadar (en üst seviyede) takva sahibi olun. Dinleyin ve itaat edin! Ve kendiniz için hayır olarak infâk edin (verin). Ve kim nefsinin cimriliğinden kendini korursa (sakındırırsa), o taktirde işte onlar; onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir.

Fecr Suresinin 27. âyetinde Allahû Tealâ; “Ey mutmain olan nefs!” diye daha evvellki üç kademeyi aşabilmiş, mutmainneye ulaşmış, mutmain olmayı da tamamlamış, doymuş hale gelmiş bir nefsten ve sonraki iki kademeden bahsetmektedir.

Mutmain olan kişi artık Allâhû Tealâ'dan razı olur. Allah’ın kendisi için tayin ettiği ücret, iş, eş, çocuklar, arkadaşlar, iş çevresi ve diğer çevresi bütün bunlar Allah’ın uygun gördüğü en optimâl kişiler ve uygun sistemlerdir. O zaman buradaki optimâlliğin, en uygun oluşun farkına varacak, Allahû Tealâ'dan razı olmamak için bütün sebepler ortadan kalkacaktır.

****

89/FECR-27 ÂYETİNDE HİDAYET NASIL GİZLENMİŞTİR?


Öncelikle bir insan üç beden ve serbest irade olmak üzere toplam dört emanete sahip bir varlıktır.

1. FİZİK BEDEN: Allahû Tealâ biz insanların fizik bedenlerini organik bir beden olarak yaratmıştır.
32/SECDE-7: Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.

2. NEFS: Allahû Tealâ, her insana 19 afet ile %100 karanlık ancak tezkiye ve tasfiye olabilir bir nefs dizayn ederek ihsan etmiştir.
91/ŞEMS-7: Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

3. RUH: Allahû Tealâ her insana Kendi ruhundan üfürerek, biz insanoğlunu kâinatın en şerefli mahlûku yapmıştır.
15/HİCR-29: Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!

4. SERBEST İRADE: Her insana kendi seçimini yapabilmesi için serbest irade vermiştir.
76/İNSÂN (DEHR)-3: Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.

HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLER

  • NEFS ve RUH aynı şey değildir! Nefs; 19 afeti ile insana kötülükler yapmasını emrederken, ruh ise Rabbimizin emrindedir ve insana Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmesini öğütler. Sayın Celal Yıldırım, Elmalılı (sadeleştirilmiş)(*), Sayın Hasan Basri Çantay Hocalarımız "nefs" ile "ruh" eşleştirmesi yaparak hidayeti gizlemişlerdir.

  • NEFS ve CAN aynı şey değildir! Can; Allahû Tealâ'nın organik olan fizik bedenlerimize bahşettiği bir özelliktir. Sayın Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmet Varol, Bekir Sadak, Diyanet İşleri (eski), İbni Kesir, Şaban Piriş, Suat Yıldırım Hocalarımız "nefs" kelimesine meâllerinde yer vermeyerek "can" kelimesini eklemişler ve hidayeti gizlemişlerdir.

  • NEFS; insanın 4 emanetinden sadece birisidir. Sayın Adem Uğur, Ahmet Tekin, Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Muhammed Esed, Yaşar Nuri Öztürk Hocalarımız "nefs" kelimesine meâllerinde yer vermeyerek "insan" kelimesini eklemişler ve hidayeti gizlemişlerdir.

    İSLÂM'IN TEMEL KAVRAMLARININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ MEÂLLER
    Nefs-i Mutmainne; tasavvuf ehlinin gerçek mutluluğa erdiği ve tüm dünyevî ni’metlerden koşulsuz tatmin olduğu bir basamaktır, nefs tezkiyesinin 4. kademesidir. "Mutmainne" ve "tatmin" sözcükleri aynı kökten gelmektedir. "Tatmin olan" ile "huzura eren" sözcükleri aynı anlama gelmemektedir. Sayın Ali Fikri Yavuz, Diyanet İşleri, Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)(*), Fizilal-il Kuran, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek Hocalarımız "tatmin olan (mutmainne)" ifadesine meâllerinde yer vermeyerek "huzura eren" kelimesini eklemişler ve temel İslâm kavramlarından birisi olan nefs tezkiyesini ve nefsin tezkiye kademelerini gizlemişlerdir.


    (*) SADELEŞTİRİLMİŞ MEÂL UYARILARIMIZLA İLGİLİ BİR AÇIKLAMA

    Bir çok sitemizde, bir çok makalemizde sizleri "sadeleştirilmiş meâller" hakkında uyarıyoruz. "Bir çoğumuzun evinde merhum Elmalılı Hamdi Yazır'ın meâli vardır." diye bir söz söylesek, bu gerçeği yansıtmaz. Çünkü Türkiye'de bir çok kitapçıda satılan ve bir zamanlar gazetelerin kuponlarla dağıttıkları meâllerin 1. sayfaları açtığımızda bir ifade ile karşılaşırız: "SADELEŞTİRİLMİŞ BASKI"!!!

    Hemen soralım: Nesi sadeleştirilmiş? Hatta NEDEN, SADELEŞTİRİLMİŞ?

    Yanıtı da biz verelim, İslâm'ın temel emirleri sadeleştirilmiştir. Daha da doğrusu HİDAYET GİZLENMİŞTİR! "Hidayet" ve "Sıratı Mustakîm" kelimeler "doğru yol" olarak değiştirilmiş, diğer temel İslâm kavramlarını anlayamayacağımız şekilde değiştirilmesinin, "kibarca" ifade edilen şekli "sadeleştirmektir".

    "Sadeleştirilmiş baskı tuzağına dikkat!" diye sizleri uyarırken ne demek istediğimizi Fecr-27'de beraberce görelim:

    Elmalılı Hamdi Yazır: Ey o rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne (doğru)
    Elmalılı (sadeleştirilmiş): Ey Rabbine itaat eden huzura ermiş ruh,
    Elmalılı (sadeleştirilmiş-2): Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!

     

    ****



  • ****

    DOĞRU TERCÜME EDİLMİŞ MEÂLLER
    Öncelikle Kur'ân-ı Kerim'in hem kelime hem ruhî lâfzının tam manâsının tercümeler ile verilemiyeceğini belirtmemiz gerekir. Bu yüzden bu başlığa âyetin aslî anlamının korunduğu tüm meâlleri dahil ederek, basit kelime ve cümle kurgusu hatalarını göz önüne almadık inşallah.


    Ahmed Hulusi: "Ey Nefs-i Mutmainne (Hakikati yaşamakta tatmine ulaşmış bilinç)!"
    Ali Bulaç: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
    Elmalılı Hamdi Yazır: Ey o rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne!
    Gültekin Onan: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis
    Hayrat Neşriyat: (Allah, mü’min kuluna ise:) 'Ey nefs-i mutmainne (kâmil bir îman sâhibi olarak huzûra ermiş olan nefis)!'
    İmam İskender Ali Mihr: Ey mutmain olan nefs!
    Ömer Nasuhi Bilmen: Ey mutmain olan nefs!
    Ömer Öngüt: Ey mutmaine olan (huzura eren) nefs!
    Tefhim-ul Kuran: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,


    89/FECR-27 İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU SONUÇLARI


    Bu âyette hidayetin gizlendiği meâller: Abdulbaki Gölpınarlı, Adem Uğur, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Hasan Basri Çantay, İbni Kesir, Muhammed Esed, Şaban Piriş, Suat Yıldırım, Yaşar Nuri Öztürk (TOPLAM: 16 kişi)

    Bu âyette temel kavramların gizlendiği meâller: Ali Fikri Yavuz, Diyanet İşleri, Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2), Fizilal-il Kuran, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek (TOPLAM: 6 kişi)

    Bu âyette hatalı/eksik meâller: - (TOPLAM: 0 kişi)

    Bu âyet için doğru meâller: Ahmed Hulusi, Ali Bulaç, Elmalılı Hamdi Yazır, Gültekin Onan, Hayrat Neşriyat, İmam İskender Ali Mihr, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Tefhim-ul Kuran (TOPLAM: 9 kişi)

    ****

    UYARI: Herhangi bir âyete ait raporu değerlendirerek, bir mütercimin bütün âyetleri doğru ya da hatalı tercüme ettiğini düşünmek yanlış bir yargıdır. Çünkü bir âyette doğru tercüme yapmış bir mütercimimiz, diğer âyetlerde çok önemli hatalar yapabildiği gibi, incelediğiniz bir âyette "hatalı meâller" grubunda yer alan bir meâl diğer âyetlerde çok daha yalın ve anlaşılır ifadeler kullanmış olabilir. En az 10 adet âyetin hidayeti gizleyenler raporunu değerlendirdikten sonra mütercimlerimiz hakkında fikir sahibi olmaya başlayabilirsiniz.

    ****


    EK-1: NEFS TEZKİYESİ

    GİRİŞ

    Allahû Tealâ bütün insanları 7 kademede ıslah olacak bir nefsle dizayn etmiştir. Başlangıç noktasında bütün nefsler gece gibi karanlıktır. Ve yapısında 19 grup hastalık (afet) bulunmaktadır. İşte bu yapı itibariyle bütün nefsler şerri emretmektedir.

    12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

    Allahû Tealâ’nın bütün insanlığa farz emri, şerri emreden nefsin yapısındaki 19 grup hastalığı (afetin) kapı dışarı ederek yerini tamamen Allah’ın nurlarıyla doldurmamızdır. Nefsin kalbinin yarıdan fazlasının nurla dolduğu nokta nefsin tezkiye olduğu noktadır. Allahû Tealâ bizden daha ötede nefsimizi tasfiye ederek, Allah’a teslim etmemizi istemektedir. Bu Allah’ın bütün insanlık için farz emridir. Olmazsa olmazıdır. Bütün nefsler belli bir zaman dilimi içinde ahsene dönebilecek özellikte dizayn edilmişlerdir.

    95/TÎN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
    Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.

    7 safha 4 teslimden ibaret olan İslâm’ın 5 safhası, nefsin Allah’a teslimidir (3.teslim). Ve hepimizin üzerine borçtur.

    5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhâllezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izâhtedeytum, ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
    Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.

    Allah’ın rahmeti ve fazlı olmadıkça hiç kimsenin nefs tezkiyesi yapabilmesi mümkün değildir.

    24/NÛR-21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
    Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

    Nûr Suresinin 21. âyeti Allah'ın katından gelen rahmet ve fazl nurları ile nefs tezkiyesinin gerçekleşebileceğini kesinleştiren bir âyettir.

    Aynı âyetin devamında yer alan "Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder." ifadesi ise;
  • Nefsleri Allah'ın tezkiye ettiğini,
  • Allah'ın insanların tümünün değil bazılarının nefslerini tezkiye ettiğini,
  • Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlere Allah'ın nefs tezkiyesini ihsan ettiğini gösterir.

    Nefsin Allah’a teslimi kişinin üç halin üçünde de Allah’ı zikretmesiyle mümkündür. Allahû Tealâ daimî zikre ulaşmamızı farz kılmıştır.

    4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
    Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.

    Nefs teslimi iki aşamada gerçekleşir:
    1. Nefs Tezkiyesi (7 alt kademede gerçekleşir)
    2. Nefs Tasfiyesi


    Bütün nefsler başlangıç noktasında rehinedirler. Ancak ezelde Allah’a verdiği yemini yerine getirerek tezkiye ve tasfiye olan nefsler hariç.

    74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
    Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).

    74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
    Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.

    74/MUDDESSİR-40: Fî cennât(cennâtin), yetesâelûn(yetesâelûne).
    Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.

    Âyet-i kerimelerden de açıkça anlaşıldığı gibi kişiye düşen; nefsini, yapısında bulunan bütün bu afetlerden temizleyerek, ezelde Allah’a verdiği sözü yerine getirmesidir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse ancak onlar, nefslerini tezkiye ve tasfiye edebilenlerdir. Hiç kimsenin Allah’a ulaşmayı dilemedikçe ruhunu, fizik bedenini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesi mümkün değildir. Bu dört teslimin yerine getirilmesi, kişinin kalben Allah’a ulaşma talebiyle birlikte mürşidine tâbî olmasına bağlı bir vetiredir.

    Her kim kalbî bir dilekle Allahû Tealâ’ya derse ki:
    “Ey Yüce Allah’ım! Nasıl onca ermiş evliyan varsa, ben de onlar gibi ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur benim de ruhumu Sana ulaştır. Amin.”


    İşte bu dilekle kişi, Allah’a yaklaşım basamaklarında yol almaya başlar (28 basamaklık İslâm merdiveni). Bu, kişinin manevî tekâmülünün başlangıç noktasıdır. Artık Allahû Tealâ o kişiyi nefs tezkiyesi için hazır hale getirecek, kişinin üzerinde bir takım değişiklikler gerçekleştirecektir.

    A. HAZIRLIK EVRESİ

    İslâm'ın 3. basamağında Allah'a yaşarken ruhunu ulaştırmayı dileyerek teslimlerine başlayan kişiye; o anda Allahû Tealâ Rahmân esmasıyla tecelli eder ve günahlarını örter(4.), sonra kişiye furkanlar verir (5-7). Ve mürşide tâbî oluncayaka kadar geçen evrede, kişinin nefsinin kalbinde tezkiye ve tasfiye olabilmesini sağlayacak değişiklikler meydana getirir (8-12).

    8. basamakta; kalbe Allah ulaşır (kalbe hidayet konur).
    64/TEGÂBUN-11: ...Ve kim Allah'a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır....

    9. basamakta; kalp Allah’a döndürülür.
    50/KAF-33: Gaybda Rahmân'a huşu duyanlar ve münib (Allah'a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah'ın huzuruna) gelenler (için).

    10. basamakta; kişinin göğsünden nefsinin kalbine nur yolu açılır.
    6/EN'ÂM-125: Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. ...

    Nefsin tezkiye olması; başlangıçta %100 karanlık olan nefsin kalbinde %51 nur birikmesidir. 10. basamakta Allah'ın göğsünden kalbine nur yolu ile İslâm'a açtığı kişiler; Allah'ın katından gelecek rahmet (%2: 11. basamak) ve fazl (%49: 15-21. basamaklar) nurları ile nefs tezkiyesini gerçekleştireceklerdir.

    11. basamakta; kişi zikre başlar ve zikir yaptıkça Allah'ın katından nefsinin kalbine rahmet nuru gelir.
    39/ZUMER-22: Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? ...

    12. basamakta; kalbin içine % 2 rahmet girer ve kişi huşûya ulaşır.
    57/HADÎD-16: Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen şeyle (Allah'ın nurları ile), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? ...

    13. basamakta; kişi hacet namazı ile Allah'tan mürşidini sorar.
    2/BAKARA-45:(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

    14. basamakta; kişi Allah’ın gösterdiği mürşide 12 ihsanla ulaşıp önünde tövbe eder ve ruhu vücudunu terk eder (Nebe-39). Kişi mürşidine tâbiiyetini gerçekleştirdiği anda kalbine îmân yazılır (Mücâdele-22).
    78/NEBE-39: İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
    58/MUCÂDELE-22: ...İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. ...

    Kalbe îmân yazılmasıyla nefsin tezkiye kademeleri başlar.

    B. NEFSİN TEZKİYE KADEMELERİ

    Kalbe îmân yazılması son derece önemlidir. Çünkü bu îman yazısı Allahû Tealâ'nın katından gelen fazl nurlarının kalbimizde yer almasını sağlayacak ve nefsimizin tezkiye olmasını gerçekleştirecektir. Artık;
  • Fizik beden; günden güne zikir seviyesini arttıracaktır.
  • Zikir seviyesinin artışına bağlı olarak nefsin kalbinde biriken fazl nurları her %7 arttığında nefs bir kademe tezkiye olacaktır.
  • Nefs her bir kademe tezkiye olduğunda ruh, Sıratı Mustakîm'in bir gök katını aşarak Allah'a doğru yolculuğunu (seyr-i sulûk) gerçekleştirecektir.

    4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
    Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

    Nefs tezkiyesi 7 kademede gerçekleşir, bu 7 kademe aynı zamanda İslâm'ın 15-21. basamaklarına tekabül etmektedir.
      1. Nefs-i Emmare (15. basamak)
      2. Nefs-i Levvame (16. basamak)
      3. Nefs-i Mülhime (17. basamak)
      4. Nefs-i Mutmainne (18. basamak)
      5. Nefs-i Radiye (19. basamak)
      6. Nefs-i Mardiyye (20. basamak)
      7. Nefs-i Tezkiye (21. basamak)
    Nefs 7 kademede tezkiye olduğunda; ruh da 7. gök katını aşarak Allah'ın Zat'ına ulaşır, ifnâ olur, yok olur.

    15. BASAMAK: NEFS-İ EMMARE (Nefs tezkiyesinin 1. kademesi)

    Nefsin emir verebildiği ve verdiği emirlerin fizik vücutta yerine getirildiği, Allah’ın emirlerinin îfa edilmediği, şeytanın tesiriyle nefsin şerr emirlerinin yapıldığı, haram ve helâl mefhumlarının yeterli bir oranda ayrılmadığı, dikkate alınmadığı bir devrededir.

    12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

    Nefs-i Emmare demek, insanın nefsinden emir alması demektir. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim'de namaz kılmayı, oruç tutmayı, zikir yapmayı, nefsini tezkiye etmeyi, ruhunu Allah'a ulaştırmayı ve fizik vücudun Allah’ın kulları arasına kabul edilmesini sağlamayı iradenin de bu yönde güçlendirilmesini emretmektedir.

    Allah’ın yasak ettiği fiiller olan kumar oynamakta, içki içmekte, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (RUHU) kesmekte, şeytana tâbî olmakta sakınca görmeyen bir kişi, Allah’tan emir alan kişi olamaz. Bu insan, Allah’ın emirlerini hiçe sayan, nefsinin emrinde olan bir insandır.

    25/FURKÂN-43: E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).
    Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?

    45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
    Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

    45/CÂSİYE-24: Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr(dehru), ve mâ lehum bi zâlike min ilm(ilmin), in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).
    Ve: “O (hayat), dünya hayatımızdan başka birşey değildir, ölürüz ve diriliriz. Ve bizi dehrden (zamandan) başka birşey helâk edemez.” dediler. Ve onların bu konuda ilimden (nasipleri) yoktur. Onlar sadece zanda bulunurlar.

    16. BASAMAK: NEFS-İ LEVVAME

    Kişi Nefs-i Emmare’yi geçebilirse Nefs-i Levvame’ye ulaşır.

    75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
    Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.

    Nefs-i Levvame, kişinin pişmanlık duyup günah işlememeye azmettiği halde azminin sık sık kırıldığını farkederek, bu mağlubiyete sebep olan nefsini kınadığı, suçladığı bir devredir. Böyle bir kişi nefsini tezkiye etmek istikametinde büyük bir gayretin sahibi olmuş, büyük ölçüde bunu başarmıştır. Allah’ın emirlerini uzun süredir yapmaktadır. Ancak vukû bulan bir olayda nefsine yenilmiş, nefsi onu yere vurmuştur. “Ey nefs! Ben bu kadar gayretin sahibi iken, sen beni nasıl olup da beklemediğim bir anda yere vurabiliyorsun.” diye nefsini kınamakta arkasından da büyük bir pişmanlığa düşmektedir.

    17. BASAMAK: NEFS-İ MÜLHİME

    Kişinin Allah’tan ilham almaya başladığı devredir. Bu kademeye varan herkes, Allah’tan mutlaka ilham alır. Ama her kişide bu ilhamı anlama yeteneği farklıdır. Bunun sebebi Allah’ın emirlerine riayette şartlarının farklı şekilde yerine getirilmesidir. Diğer taraftan şeytan kişiye doğrudan tesir edemez. Yakınları vasıtasıyla salike (sulûkta olan, Allah’a doğru yolculuğa çıkıp yükselen) onu idlâle düşürecek telkinler vermeye başlar. İşte MÜRŞİD bu noktada müridine yardımcı olur ve onun şeytandan aldığı ilhamları ayıklar. Allah’tan gelenlere uymasını, şeytandan gelenlere itaat etmemesini emreder. Bu devreye mülhime denir.

    91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
    Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

    Takva Allah’ın ilhamıdır. Füccur ise şeytanın ilhamıdır. Allah’ın ilhamı ya takvanın gereği olarak amilüssalihat olarak verilir veya nehyi anil münker olarak verilir. Füccur ise; bunun tamamen tersidir. Takva neleri gerektiriyorsa füccur da tam tersini gerektirir. Allahû Tealâ bir namaz vakti girdi mi ilham ile namaza davet eder. Şeytan ise o namazı kıldırmamak için herşeyi yapar. Allah’ın güzel davetine karşılık iblis, hep Allah’ın güzelliklerinden ayırmak ister. Şeytanın insanın nefsine verdiği ilhamı îfa ettirmemek için müridler gerekeni yapar, Allah’ın emirleri dinlenirse, onların gerekleri yerine getirilirse, kişi bu mülhime kademesini de başarı ile aşar.

    18. BASAMAK: NEFS-İ MUTMAİNNE

    Nefsin tatmin olduğu, doyduğu devredir. Bu devrede kişi, Allah’ın kendisi için uygun gördüğü herşey ile tatmin olmuştur. Hırs adı verilen nefsin afeti durulmuştur. Eskiden neye sahip olursa olsun gözü doymazken, hep daha fazlasını isterken, nefs artık daha fazlasını istememektedir. Tevekküle ulaşmıştır. Elde ettiklerini yeterli bulmaktadır. Meşru veya gayri meşru ayırımı yapmadan mutlaka tatmine ulaşmak istediği hırslı devreleri nefs artık geride bırakmıştır. Ölçülü ve kontrollüdür. Yani mutmain olmuştur.

    13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
    Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

    Bir çok konularda hırsın hâkimiyeti sona ermiş, ruh hâkim olmuştur. Burada bütünüyle sona eren, sadece nefsteki 19 afetten biri olan hırstır. Hırs, artık o vücut ülkesinde hüküm ferma değildir. Kişi mutmain olmuştur.

    64/TEGÂBUN-16: Fettekûllâhe mesteta’tum vesmeû ve etîû ve enfikû hayren li enfusikum, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
    Artık Allah’a karşı gücünüzün yettiği kadar (en üst seviyede) takva sahibi olun. Dinleyin ve itaat edin! Ve kendiniz için hayır olarak infâk edin (verin). Ve kim nefsinin cimriliğinden kendini korursa (sakındırırsa), o taktirde işte onlar; onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir.

    Fecr Suresinin 27. âyetinde Allahû Tealâ; “Ey mutmain olan nefs!” diye daha evvellki üç kademeyi aşabilmiş, mutmainneye ulaşmış, mutmain olmayı da tamamlamış, doymuş hale gelmiş bir nefsten ve sonraki iki kademeden bahsetmektedir.

    Mutmain olan kişi artık Allâhû Tealâ'dan razı olur. Allah’ın kendisi için tayin ettiği ücret, iş, eş, çocuklar, arkadaşlar, iş çevresi ve diğer çevresi bütün bunlar Allah’ın uygun gördüğü en optimâl kişiler ve uygun sistemlerdir. O zaman buradaki optimâlliğin, en uygun oluşun farkına varacak, Allahû Tealâ'dan razı olmamak için bütün sebepler ortadan kalkacaktır.

    19. BASAMAK: NEFS-İ RADİYE

    Nefs-i Radiye, nefsin doymuş olması kişiyi RIZA MAKAMINA ulaştırır. Bu devrede nefs, iyi ve kötüyü, hayrı ve şerri, hasenatı ve seyyiâtı ayırt etmeye başlamıştır. Bunlardan hangisi başına gelirse gelsin, olay iyi ve kötü, zararlı ve faydalı diye ayırabildiği halde, başına geleni tevekkülle kabul eder. Allah’ın o olayın başına gelmesinde oynadığı rolü iyi değerlendirir. Her olay, ya Allah öyle olmasını istedi ve takdir ettiği için veya öyle olmasına müsaade ettiği için, belli bir tarzda cereyan eder. Üçüncü bir alternatif yoktur. Allah dileseydi olayı değiştirir, başka bir tarzda başımıza gelmesini sağlardı. Ama ya öyle takdir etmiş veya müdahale etmemiş ve olay o tarzda oluşmuştur.

    Bir olayın Allah’ın iradesiyle vücuda gelmesi KADER; insanın iradesiyle oluşması ise KAZA'dır. Neticede ister kaza, ister kader olsun her olayda Allah’ın müsadesi vardır. Allah haberdardır.

    Kişi, her olayın en azından Allah’ın müsaade etmesi ile gerçekleştiğini bilir ve kendi seviyesindeki ölçülere göre olay kötü de olsa nefsinin itirazını bastırarak razı olur. Burada, hem olayın kötü veya zararlı oluşu kanaatine varılır, hem de tevekkül edilerek razı olunur. İtiraz ve isyan yoktur. Bu sebeple bu makama RIZA MAKAMI denir, RAZİYE denir.

    89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
    Ey mutmain olan nefs!

    89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
    Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

    20. BASAMAK: NEFS-İ MARDİYYE

    Kim Allah’tan razı olursa, Allah da ondan razı olur. Nefsin, Allah’ın rızasını kazandığı bu devreye Mardiyye devresi denir.

    89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
    Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

    Madem ki, Allahû Tealâ herşeyin en uygununu insana ihsan etmiştir, o zaman herşey için Allahû Tealâ'dan razı olunur. O kişi bilecektir ki, Allah’tan razı olduğu anda Allah da ondan razı olmuştur. Her ne kadar tezkiye kademelerinde Allahû Tealâ; “Ey kulum! Biz senden razı olduk, sen de Biz'den razı oldun mu?” diye sual sorarsa da bu sadece kulu onore etmek içindir. Allahû Tealâ Kendisi razı olmuştur ve kulunun da ondan razı olduğunu bilmektedir. Ama yine de ona onur vermek için böyle bir suali sorabilir. Allah’tan razı olmayan bir kişiye bu sual sorulmaz.

    21. BASAMAK: NEFS-İ TEZKİYE

    Nefs, Allah’ın rızasını kazandıktan sonra temizlenmenin son aşamasına gelir. Tezkiye, nefsin kontrol altına alınması, temizlenmesi demektir.

    35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
    Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).

    Tezkiye olmak, Allah'a varmak, dönmek için bir vasıtadır. Kimse bu dünya hayatını yaşarken tezkiye olmadan, nefsini tezkiye etmeden Allah'a vasıl olamaz, dönemez. Onun için Allahû Tealâ tezkiyeyi kurtuluş anlamında kullanmaktadır.

    91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
    Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

    İnsan bu yedi kademede nefsini tezkiye ederse ruh da Allah’a 7 gök katını aşarak ulaşır. Fizik vücut da Allah’ın kulları arasına girmeye hak kazanır.

    89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
    (Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.

    D. NEFS TEZKİYESİ AÇISINDAN SONUÇ

    1. Allahû Tealâ; "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım" sözünü ve garantisini vermiştir.

    29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
    Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

    Bir kişi Allah'a ulaşmayı dilediğinde Allah ona;
  • Daha önce bilmediği bir mutluluk verir.
  • Namaz ve zikir sevgisi verir.
  • Mürşid sevgisi ve ihtiyacı verir. Bu durumdaki kişi hacet namazı kılarak mürşidini Allah'tan sorar ve Allah'ın gösterdiği mürşide tâbiiyetini gerçekleştirir.
  • Tâbiiyetle beraber ruh, Allah'a doğru yola çıkan diğer ruhlar kervanına katılır ve Sıratı Mustakîm üzere olur.
  • Tâbiiyetle beraber nefs tezkiye olmaya başlar.

    2. Nefsin 7 kademede tezkiye olması, ruhun Allah'a ulaşmasından evvel olduğu için Allah'ın garantisi altındadır. Bizler için Rabbimizin bir ikramı ve ni’metidir.

    2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
    Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

    3. Nefs; 21. basamakta %51 nura ulaşıp 7 kademede tezkiye olduğu (zulmetten nura çıktığı) zaman, 22. basamakta ruh Allah'a ulaşır.

    13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
    Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

    Allah, Allah'a yaşarken ruhunu ulaştırmayı dileyen kişiyi HİDAYETE ERDİRMİŞTİR, yani o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırmıştır.
    Allah hepinizden razı olsun
  • HİDAYETİ GİZLEMEYİN! GİZLETMEYİN!