HİDAYETİ GİZLEYENLER RAPORLARI

1. RAPOR: 15/HİCR-41
2. RAPOR: 48/FETİH-20
3. RAPOR: 32/SECDE-9
4. RAPOR: 42/ŞÛRÂ-13
5. RAPOR: 10/YÛNUS-7
6. RAPOR: 13/RA'D-21
7. RAPOR: 2/BAKARA-112

8. RAPOR: 89/FECR-27
9. RAPOR: 13/RA'D-14
10. RAPOR: 33/AHZÂB-72
11. RAPOR: 23/MU'MİNÛN-103
12. RAPOR: 39/ZUMER-71
13. RAPOR: 2/BAKARA-120
14. RAPOR: 1/FÂTİHA-6

15. RAPOR: 3/ÂLİ İMRÂN-73
16. RAPOR: 30/RÛM-8
17. RAPOR: 25/FURKÂN-30
18. RAPOR: 40/MU'MİN-15
19. RAPOR: 6/EN'ÂM-87
20. RAPOR: 13/RA'D-28
2/BAKARA-159: Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.

2/BAKARA-120 ÂYETİ İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).



****

HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLER
Yukarıdaki başlık Bakara Suresinin 159. âyetinde "hidayeti gizleyenler" ifadesinden esinlenerek verilmiştir. Hidayetin, insan ruhunun yaşarken Allah'a ulaştırılması olduğu (1. teslim) ve diğer teslimlerin (toplam 4 teslim) gizlenmesi, İblisin bugün ülkemizi de içine alan İslâm Coğrafyasındaki en büyük tuzağıdır. Hidayetin gizlenmesi; tüm insanlığı ebedî cehennem hayatına sürüklediği için Allah'a îmân eden herkesin, yegâne kurtuluş kapısı olan hidayeti muhakkak öğrenmeleri ve dilemeleri gerekmektedir. Bu yazı dizimizde bu paragrafta gördüğünüz tüm ifadeler birer birer âyetlerle ispat edilecektir.


Abdulbaki Gölpınarlı: Onların dinine uymadıkça ne Yahûdiler senden razı olurlar, ne Nasrânîler. De ki: Ancak Allah'ın hidâyet yolu, doğru yoldur. Bilgi sahibi olduktan sonra da onların nefsanî dileklerine uyarsan sana Allah'tan başka ne bir dost vardır artık, ne bir yardımcı.
Adem Uğur: Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
Ahmed Hulusi: Onların din anlayışlarına tâbi olmadıkça ne Yahudiler ne de Nasara senden asla razı olmazlar. De ki: "Allâh hidâyeti rehberliğin ta kendisidir (insanlar hidâyet edemez Allâh hidâyet etmedikçe)". . . Onların hayal veya kuruntularına tâbi olursan sana gelen ilimden sonra, Allâh'tan sana ne bir velî ne de yardım ulaşır.
Ahmet Tekin: Sen onların geleneklerine, hukuklarına tâbi olacak, hayat tarzlarını benimseyecek kadar onlara aşırı tavizler versen bile, yahudiler ve hristiyanlar asla seni tercih edip sana boyun eğmeyecekler. Allah’tan gelen, Allah’ın hidayet rehberi ile öğrettiği dinin tek doğru ve hak din olduğunu söyle. Sana vahiy ile gelen bu kadar bilgiden sonra, onların şahsî arzu ve ihtiraslarına uyacak olursan, andolsun ki, seni Allah’ın azabından koruyacak ne bir koruyucun, bir dostun, ne bir yardım edenin bulunur.
Ali Bulaç: Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
Ali Fikri Yavuz: Sen milletlerine tâbi olmadıkça, ne Yahûdiler, ne de Hristiyanlar senden asla hoşnud ve râzı olmazlar. Ey Habibim, onlara de ki, yol Allah’ın gösterdiği yoldur; İslâmdır. Sana gelen vahy ve İslâmdan sonra heva ve heveslerine tâbi olacak olursan, Allah’ın azabından seni koruyacak hiçbir dost ve yardımcı yoktur.
Bekir Sadak: Kendi dinlerine uymadikca, yahudi ve hiristiyanlar senden asla hosnud olmayacaklardir. De ki: «Dogru yol, ancak Allah'in yoludur". Sana gelen ilimden sonra onlarin heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardimci olur.
Celal Yıldırım: Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar, onların dinine uymadıkça Senden asla hoşnud olmayacaklar. (Onlara) de ki: Herhalde (İslâm'ın ilettiği) yol, Allah'ın doğru yoludur. Sana gelen bunca ilimden sonra (bilfarz) onların heveslerine uyacak olursan, and olsun ki, artık Allah'tan Senin için ne hakiki bir dost, ne de gerçek bir yardımcı vardır.
Diyanet İşleri: Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
Diyanet İşleri (eski): Kendi dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnud olmayacaklardır. De ki: 'Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur'. Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.
Diyanet Vakfi: Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
Edip Yüksel: Dinlerine girmedikçe ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar, senden hoşnut olmazlar. De ki: 'Doğru yol ALLAH'ın yoludur.' Sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyarsan ALLAH'a karşı seni savunacak ne bir dost ne de bir destekleyici bulamazsın.
Elmalılı Hamdi Yazır: sen milletlerine tabi olmadıkça ne Yehud, ne Nasara senden asla hoşnud da olmazlar her halde yol, Allah yolu de, şanım hakkı için sana vahyile gelen bu kadar ilimden sonra bilfarz onların hevalarına tâbi olacak olsan Allahdan sana ne bir veliy bulunur ne bir nasır
Elmalılı (sadeleştirilmiş): Sen onların milletlerine tabi olmadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: «Her halde yol Allah yoludur.» Şanım hakkı için sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, faraza onların arzularına uyacak olsan, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı bulunur.
Fizilal-il Kuran: Kendi dinlerine uymadıkça ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla hoşlanmayacaklardır. De ki; «Doğru yol, sadece Allah'ın yoludur': Eğer sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah tarafından ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulamazsın.
Gültekin Onan: Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Kuşkusuz doğru yol, Tanrı'nın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan, senin için Tanrı'dan ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.
Hasan Basri Çantay: Ne Yahudiler, ne Hıristiyanlar sen onların dînine uyuncaya kadar asla senden hoşnud olmaz (lar). De ki: «Allahın hidâyet (yolu olan İslâm yok mu? İşte) doğru yolun ta kendisi odur». Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bilfarz) onların hevâ (ve heves) lerine uyacak olursan, andolsun, senin için Allahdan (başka koruyacak) ne hakıykî, bir dost, ne de hakıykî bir yardımcı yokdur,
Muhammed Esed: Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden memnun olmayacaklardır. De ki: "Dinleyin! Allah'ın rehberliği tek doğru rehberliktir." Ve doğrusu, sana ilim geldikten sonra onların sapık görüşlerini takip etmeye devam edersen ne seni Allah'ın elinden alacak bir kimse bulursun, ne de yardımcı.
Şaban Piriş: Yahudiler de Hıristiyanlar da, sen onların yoluna uymadıkça, asla senden hoşnut olmazlar. -Asıl doğru yol, Allah’ın gösterdiği yoldur! de. Sana gelen ilimden, sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, Allah’tan seni koruyacak bir veli de bir yardımcı da yoktur.
Suat Yıldırım: Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tâbi olmadıkça asla senden razı olmazlar. Sen, de ki: "Allah’ın hidâyet yolu olan İslâm, doğru yolun ta kendisidir." Sana gelen bunca ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan, Allah’a karşı hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamazsın.
Süleyman Ateş: Sen onların, kendi dinlerine uymadıkça ne yahûdiler, ne de hıristiyanlar senden râzı olmazlar. "Asıl doğru yol, Allâh'ın yoludur" de. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz.
Tefhim-ul Kuran: Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: «Kuşkusuz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) dosdoğru yoldur.» Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
Ümit Şimşek: Onların dinlerine uymadıkça ne Yahudiler senden hoşnut olur, ne de Hıristiyanlar. Sen de ki: Allah'ın gösterdiği yol, doğru yolun tâ kendisidir. Eğer sana ulaşan ilimden sonra sen onların heveslerine uyarsan, seni Allah'tan kurtaracak ne bir dostun olur, ne de bir yardımcın.
Yaşar Nuri Öztürk: Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: "Allah'ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir." İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir Velî'n olur ne de bir yardımcın.
Abdullah Aydın: Yahudiler ve Hristiyanlar, onların dinlerine tabi olmadıkça, senden hoşnut olmazlar. De ki: “Allah'ın hidayet yolu, doğru yoldur.” Bilgi sahibi (İslam) olduktan sonra onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah'ın azabından seni koruyacak bir dost ve yardımcı yoktur.
Ahmet Davudoğlu: Dinlerine tabi olmadıkça, senden ne Yaûdiler, ne de Hristiyanlar aslâ râzı olmazlar. De ki: “Gerçek yol ancak Allah'ın yoludur”. Sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına tâbi olacak olursan bir daha Allah'dan sana hiçbir dost ve yardımcı yoktur.
Ayntabî Mehmet Efendi: Ya Muhammed! Yahudiler ve Nasraniler Senden ebedien hoşnud olmazlar. Meğer ki dinlerine giresin. De ki: “Doğru yol, Allah'ın yoludur.” Sana gelen bu ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan, Seni Allah'ın azabından kurtaracak ne bir yarin ne de hakkiyle bir yardımcın bulunabilir.
Bahaeddin Sağlam: Sen de de ki: “Asıl doğru yol Allah'ın yoludur.”
Diyanet Vakfı (1993): De ki: “Doğru yol ancak Allah'ın yoludur.”
Hasan Tahsin Feyizli: (Ey Habibim, onlara) de ki: “Allah'ın hidayeti (olan İslâm), doğru yolun ta kendisidir.”
Hüseyin Atay, Yaşar Kutluay: De ki: “Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.”
İsmail Mutlu, Şaban Döğen: Dinlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hiristiyanlar senden hoşnut olmazlar. De ki: Allah'ın gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Sana gelen ilimden sonra eğer onların heveslerine uyacak olursan, seni Allah'ın azabından kurtaracak ne bir dostun olur ne de bir yardımcın.
Mustafa İslamoğlu: Sen onların inanç sistemini benimsemedikçe, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar seni asla kabullenmeyecekler. Onlara şöyle de: Allah’ın rehberliği var ya, işte gerçek rehberlik odur. Eğer sana gelen (mutlak hakikatin) bilgisinden sonra onların keyfî sistemine uyarsan, Allah’ın elinden seni kurtaracak ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulabilirsin.
Ömer Rıza Doğrul: Sen onların dinine girmedikçe yahudiler de hristiyanlar da asla senden hoşnut olacak değillerdir. Sen onlara de ki: “Allah’ın hidayet yolu var ya, işte doğru yol ancak odur. Şayet sen sana gelen ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan Allah’a karşı hiçbir yardımcın destekleyicin bulunmaz.”
Talat Koçyiğit: De ki: “Allah'ın yolu; işte asıl yol O'dur.”
Bir Heyet: De ki: “Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.”
Prof. Dr. Muhammed Hamidullah: Ve sen onların dinine uyuncaya kadar, ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar senden asla hoşnut kalmayacaklardır. De ki:“ Dogru yol, ancak Allah`ın yoludur.“ Ve sana ilim geldikten sonra, eğer onların tutkularına uyarsan, Allah`tan sana ne bir koruyucu, ne de yardımcı vardır.
İsmail Hakki İzmirli: Sen onların milletlerine tabi olmadikca Yahudiler ve Nasraniler senden hiç bir vakit hoşnut olmazlar, sen onlara de ki: "Allah'ın götürdüğü yol yok mu işte yol ancak o dur" Şayet sana gelen ilimden sonra bilfarz onların hevasatına uyacak olur isen artık Allah'a karşı senin ne bir yar'in ne hakkıyla bir yardımcın bulunabilir.
Hamdi Aktaş: Sen dinlerine uymadıkça ne Yahudiler nede Hıristiyanlar senden razı olmayacaklarıdır. Deki "asıl doğru yol Allah’ın hidayetidir." sana gelen vahiyden sonra eğer onların aralarına uyarsan senin için Allah tarafından ne bir dost nede bir yardımcı bulunur.
Şamil Döğen: Dinlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler nede Hristiyanlar senden hoşnut olmazlar. Deki: "Allah'ın gösterdiği yol; doğru yolun ta kendisidir." Sana gelen ilimden sonra eğer onların heveslerine uyacak olursan, seni Allah’ın azabından kurtaracak ne bir dostun olur; nede bir yardımcın.
Heyet (Prof. Dr. Ali Özek, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Doç. Dr. Ali Turgut, Doç. Dr. Mustafa Çağrıcı, Doç. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Doç. Dr. Sadreddin Gümüş) : Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, Ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, Andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
İsmail Kurt: (Ya Muhammed Yahudiler ve Nasraniler senden ebediyen hoşnut olmazlar Meğer ki dinlerine giresin De ki ; doğru yol Allah'ın yoludur.sana gelen bu ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan,seni Allah'ın azabından kurtaracak ne bir yarin ve ne hakkıyla bir yardımcın bulunabilir.)
İbrahim Balcı: Ne yahudiler nedehiristiyanlar. Sen onların dinine tabi olmadıkca senden asla hoşnud olmazlar. De ki: Yol Allah'ın gösterdiği yoldur. Sana gelen vahiyden sonra onlarin heva ve heveslerine tabi olacak olursan, senin için Allah tarafından ne bir dost ne de bir yardımcı bulunur.
Yard. Doç. Dr. Sıtkı Gülle: Sen onların milletine/dinlerine uyuncaya kadar ne yahudiler ne de hristiyanlar senden asla hoşnut kalmazlar. De ki: cidden Allah'ın hidayeti/doğru yolu işte odur hidayet/doğru yol. (yemin olsun) Sana o ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan sana, Allah'tan ne himayeci bir dost ne de gerçek yardımcı olur.
İmam Taberi (Tercüme: Mehmet Keskin): Sen onların kendi dinlerine uymadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden razı olmazlar. “Doğru yol ancak Allah’ın yoludur” de. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olsan, andolsun ki, Allah tarafından sana ne bir dost, ne de bir yardımcı bulunmaz.
Türkiye Diyanet Vakfı (2009): Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allahın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.


****

ÂYETİN ANLAMININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ DİĞER BAZI MEÂL HATALARI
Bu kategorideki Meâl hataları hatanın türüne göre bazen çok önemli olabilmekle beraber, bazen de asıl olan anlatımın içerisinde yanlış anlaşılmalara yol açan hatalardır. Bu kategoriye dahil edilmiş tüm hatalarda; hatanın derecesini anlayabilmek adına muhakkak "analiz" bölümündeki ilgili bölümü okuyunuz.


Ahmet Varol: Onların dinlerine uymadıkça yahudiler ve hıristiyanlar senden memnun olmazlar. De ki: 'Gerçek hidayet Allah'ın hidayetidir.' Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan Allah'tan sana ne bir koruyucu ne de bir yardımcı bulabilirsin.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.
Hayrat Neşriyat: Ama dinlerine tâbi' olmadıkça, ne yahudiler ne de hristiyanlar senden aslâ hoşnûd olmayacaklardır. (Onlara) de ki: 'Şübhesiz ki Allah’ın hidâyeti (olan İslâm), hidâyetin ta kendisidir!' Celâlim hakkı için, eğer sana (vahiyle) gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, Allah’(dan gelecek azâb)a karşı sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır!
İbni Kesir: Sen, dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hristiyanlar da, senden asla hoşnud olmazlar. Allah'ın hidayeti asıl hidayetin ta kendisidir, de. Şayet sana gelen ilimden sonra, onların heveslerine uyacak olursan; and olsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur, ne de bir yardımcı.
Ömer Nasuhi Bilmen: Sen onların milletine tâbi oluncaya kadar senden ne Yahudiler ne de Nasranîler asla hoşnut olmazlar. De ki: «Asıl hüda, Allah'ın hidâyetidir.» Eğer sen sana gelen ilimlerden sonra, onların hevâlarına uyacak olsan, yemin olsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur ne de bir yardımcı.
Ömer Öngüt: Sen onların dinlerine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar aslâ senden hoşnut olmazlar. De ki: “Allah'ın hidayeti asıl hidayetin tâ kendisidir. ” Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı olmaz.
Ali Arslan: De ki: “Şüphesiz Allah'ın hidayeti (olan İslâm dini), hidayetin ta kendisidir.”
Arif Pamuk: Sen, onların dinlerine uymadıkça yahudiler de, hristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. "Allah'ın hidayeti, asıl hidayetin tâ kendisidir" de. Sana gelen ilimden sonra, onların keyiflerine uyacak olursan, andolsun ki, senin için Allah tarafından ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulunur.
Hüseyin Kaleli: “(Rasûlüm!) Sen onların dinine uymadıkça, yahudiler ve hıristiyanlar kat’iyyen senden razı olmaz(lar). “Muhakkak Allâh’ın hidâyeti işte o hidâyettir.” de. Andolsun, sana ilimden (gelen) geldikten sonra onların havalarına uyarsan, sana Allâh’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.”
Nedim Yılmaz: Ne yahudiler, ne de hristiyanlar, sen onların dînine uymadıkça asla senden razı olmayacaklardır. De ki: “Gerçek hidayet ancak Allah’ın hidayetidir.” Vallahi sana gelen ilimden sonra onların arzularına uymuş olsaydın, Allah’a karşı ne bir dost, ne de bir yardımcın bulunurdu.
Ziya Kazıcı, Necip Taylan: De ki: “Hidayet Allah'ın hidayetidir.”
Yard. Doc. Dr Nusrettin Boleli, Yard. Doc. Dr Niyazi Belki : Kendi dinlerine uymadıkça yahudiler de, hristiyanlarda senden asla hoşnut olmayacaklardir. De ki: “Hidayet ancak Allah`in hidayetidir.” Andolsun ki, sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan, Allah`tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
Şevket Gürel: Sen, dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hristiyanlar da, senden asla hoşnut olmazlar. Allah'ın hidayeti asıl hidayetin ta kendisidir, de. şayet sana gelen ilimden sonra, onların keyiflerine uyacak olursan; andolsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur, ne de bir yardımcı.
Hace Ahmet Didin: Yahudi ve Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. Hatta sen onların dinine tabi olmadıkça. Deki :"gerçek hidayet Allah’ındır, hidayete eriştirecek de odur." eğer sen onların hevalarına uyarsan; sana bunca ilim geldikten sonra, Allah’tan sana bir veli ve yardımcı yoktur.

2/BAKARA-120 İÇİN ANALİZ

وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ

Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

1.ve len terdâ: ve asla razı olmaz
2.an-ke: senden
3.el yahûdu: yahudi
4.ve lâ en nasârâ: ve hristiyanlar da değil, olmazlar
5.hattâ: oluncaya kadar, olmadıkça
6.tettebia: sen tâbî olursun
7.millete-hum: onların dîni
8.kul: de, söyle
9.inne: muhakkak ki, hiç şüphesiz
10.hudâllâhi (hudâ allâhi): Allah'ın hidayeti, Allah'a ulaşmak
11.huve: o
12.el hudâ: hidayettir
13.ve le in: ve eğer gerçekten olursa
14.itteba'te: sen tâbî oldun
15.ehvâe-hum: onların nefslerinin istekleri, hevaları
16.ba'de: sonra
17.ellezî: ki o
18.câe-ke: sana geldi
19.min el ilmi: (ilimden) bir ilim
20.mâ leke: senin için yoktur
21.min allâhi: Allah'tan
22.min veliyyin: (dostlardan) bir dost
23.ve lâ nasîrin: ve yardımcı yoktur, olmaz

 

****

UTANMIYOR MUSUNUZ DÎN ADAMLARI?

EY İSLÂM DÎNİNİ KATLEDEN ÖĞRETİCİLER!

Sizler, bu dînin mensuplarına artık bir açıklama borçlusunuz... Yetmez! Peşinizden sürüklediğiniz milyonlarca insana ezelî hayatlarını iade etmek zorundasınız...

Sahip olduğunuz hurafelere dayalı ilim sebebi ile cehennem azabına mahkûm ettiğiniz İslâm âlemi, kıyâmet günü topyekûn sizlerden hesap soracaktır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den 14 asır sonra bugün, sizlerin insanlara öğretmeye ve yaşatmaya çalıştığı dîn, Allah’ın emirlerinden tamamen uzaklaştırılmış, hurafelere dayalı ve insanları küfre mahkûm eden bir dîndir.

  • Ey faydasız ilim sebebiyle hevasını ilâh edinenler! Sizler bu dînin mensuplarına hesap vermek mecburiyetindesiniz!
  • Kur’ân’sız bir dîn tatbikatını insanlığa hangi vicdan anlayışı içinde öğretmektesiniz?
  • Sizler kim oluyorsunuz da hazırladığınız meallerde Allah’ın âyetlerinin aslî anlamlarını değiştiriyorsunuz? Bu yetkiyi kimden aldınız?
  • Hanginiz ulûl’elbabsınız? Allah’ın âyetlerini kendi hevanıza göre tevil etme hakkını size kim verdi?
  • Milyonlarca insanın dünya ve ahret saadetini hevanıza uyarak hazırladığınız meâllerle nasıl yıkıp geçersiniz?
  • Nasıl bunca insanı cehennem karanlığına mahkûm edersiniz? Bu kadar mı Allah’tan uzak, bu kadar mı merhametsizsiniz?

    Aranızda vicdanı öylesine taşlaşmış, öylesine Allah’a düşman olanlarınız var ki; Allah’ın âyetlerinde olmadığı halde, tercümelerinize ilâve ettiğiniz kelime ve yorumları parantez içine almak gereğini bile duymuyorsunuz… Kendi hevanızı, faydasız ve hurafeye dayalı ilminizi bir Kur'ân hükmü imişcesine insanlara öğretiyor ve kabul ettiriyorsunuz...

    Ey Allah’ın dînine dost görünüp de düşmanlık eden sizler! Unutmayınız ki, dünyada mutsuz ve huzursuz, ahrette ise ebedî bir cehennem hayatına mahkûm ettiğiniz onca insanın vebali üzerinizdedir...

    Hiç mi utanmıyor, hiç mi Allah’tan korkmuyorsunuz?

    Sizler bir an evvel, bu dînin mensuplarına hesap vermek mecburiyetindesiniz. Sizin İblisin önderliğinde ürettiğiniz bir hurafe ağı yüzünden milyonlar cehenneme doğru yol alıyorlar. Onlara, o masum halka, sırf size inandıkları için cehenneme gidecek olan o insanlara ebedî hayatlarını geri vermek zorundasınız!

    Sizi defalarca uyardık, yine ve yeniden uyarıyoruz!

    Meâllerinizi incelediğimizde, her birinizin âyetlere ekledikleri kelimeler sebebiyle sanki onlarca ayrı Kur’ân indirilmiş gibi hissediyoruz.

    Artık kendinize gelin! Bu vebâli taşıyamazsınız! BU İHANETİ ALLAH’A YAPAMAZSINIZ, bunun hesabını ödeyemezsiniz!

    Bakara Suresinin 120. âyetinin kelime kelime anlamı:
    inne : muhakkak
    hudâllâhi (hudâ allâhi) : Allah'a ulaşmak
    huve : o
    el hudâ : hidayettir

    MUHAKKAK Kİ ALLAH'A ULAŞMAK (VAR YA) İŞTE O HİDAYETTİR!

    Var mı bunun başka bir izah tarzı? Siz hangi mantık ölçüsünde, hangi anlayışla, hangi inanışla Allah’ın Kur’ân hakikâtlerini değiştiriyorsunuz? Yoksa siz Allah’ın bilmediği bir şeyi mi Allah’a söylüyorsunuz?

    “RUH İNSANA HAYAT VERİR” ANLAYIŞI, ŞEYTANIN UYDURDUĞU BİR HURAFEDİR!

    “Ruh insana hayat verir” diye bir hurafeye saplanmışsınız ki, sadece o hurafenize dair her yerde sizden ispat istedik. Hangi âyete göre, neye göre böyle bir hurafeye inanıyorsunuz, dedik. Bize hiçbir yanıt veremediniz. Söyler misiniz bize siz "dîn adamı" kimliği ile Allah'ı mı, şeytanı mı temsil ediyorsunuz?

    Sizi defalarca bir hatamız varsa bulup göstermeniz için, Kur’ân’ı konuşmak için davet ettik... Ama sizler karşımıza çıkacak cesareti hâlâ gösterebilmiş değilsiniz?

    NEDEN KORKULARINIZ YÜZÜNDEN HİDAYETİ GİZLİYORSUNUZ!!!

    Aranızda farkına bile varmadan içinize sızmış şeytanın hizmetkârlarının ardına düşenlere sesleniyoruz. Onların sizin üzerinizde bir nüfuzu yoktur. HESAP SORUN! Bu hurafeleri size zorla öğretenlere baş kaldırın! Âyet (delil) isteyin!

    Neden kaçıyorsunuz? Neden saklanıyorsunuz? Cehenneme sürüklediğiniz milyonlarca insan sizden bir cevap bekliyor... Onlara BORÇLUSUNUZ... YETMEZ! Onlara hesap vermek mecburiyetindesiniz.

    Sizi defalarca Kur’ân âyetleriyle uyarmamıza rağmen, hâlâ bu yalanı nasıl destekler ve halkımızı kandırmaya devam edersiniz?

    Bu raporları gönderdiğimiz milyonların arasında yer alan tüm müftüler! Hâlâ halkımızı kurtarma gayretine girmeyecek misiniz? Raporlarımızı sitelerine eklediğimiz tüm diyanet görevlileri, verecek bir yanıtınız olmadığı için raporlarımızı silerken bunun hesabını Allah'a veremeyeceğinizi biliyorsunuz, değil mi?

    Elinizde tek bir âyet dahi olmadan insanlara hurafeleri (yalanları) öğretir ve yayarsınız?

    Allahû Teala; “Şeriat kitabı verdiklerim nebîlerdir. Her zaman parçasında her kavme o kavmin lisanı ile konuşan resûllerimi ardarda gönderirim. Nübüvvet sona ermiştir, risâlet devam etmektedir.” diyor. Sizler, Allah’ın söylediklerinin tam tersini söylüyorsunuz.

    Allahû Tealâ'nın Resûl olduğunu ilân etmesi emrini verdiği bir kişiye güvenmiyorsunuz da, namaz dahi kılmadığı halde dîn adamı gibi görünüp “bu bir peygamberlik ilânıdır” diyen bir adamın sözlerine inanıyorsunuz? Hâlâ akıl etmeyecek misiniz?

    Türkiye'ye getirdikleri sözlüklerle, dîni kitaplarla tümü ile Kur'ân'a aykırı bir dîni eğitimi dayattıklarını görmeniz için daha kaç insanın ölmesine ve sırf siz Kur'ân hakikâtlerini araştırıp öğrenmediğiniz için cehenneme gitmelerine seyirci kalacaksınız?

    HİÇ Mİ VİCDANINIZ SIZLAMIYOR?

    Söyler misiniz bize; her biriniz korku ile Allah'ın kitabından "ALLAH'A ULAŞMAK" ifadesini çıkarma cürümünü işlerken, nasıl oluyor da sadece İmam İskender Ali Mihr (İskender Evrenosoğlu) Kur'ân gerçeğini doğru açıklayabilen TEK KİŞİ oluyor?

    2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
    Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.

    3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
    Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

    Şimdiye kadar onun dışında kim hidayetin gerçek yüzünü gösterdi, “Hidayet, Allah’a ulaşmaktır” diyen başka bir kişi gösterebilir misiniz? Onun hüviyetini en iyi belirten şey hidayetin ne olduğunun sadece onun tarafından açıklanabilmesi değil midir? Bütün İslâm âlimlerinin gizlediği hidayetin; insan ruhunun yaşarken Allah'a ulaşması olduğunu gösteren bir başka meâl var mı?

    Bütün bunlar onun bu bilgileri Allah'tan öğrendiğini göstermez mi? Böylece o; sizi ve tüm İslâm âlemini kurtaracak bilgileri vermiş olmuyor mu?

    Allahû Tealâ; kıyâmete kadar her kavme (İsra-15, Nahl-36), ardarda (Mu'minûn-44), o kavmin içinden (Zumer-71), o kavmin lisanı ile konuşan (İbrâhîm-4) ve Allah'ın âyetlerini açıklamak üzere (Bakara-129, Âli İmrân-164) Resûllerini göndereceğini bildirmemiş midir?

    17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
    Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.

    16/NAHL-36: Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
    Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

    23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
    Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

    39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
    Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.

    14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
    Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

    2/BAKARA-129: Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu).
    Rabbimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap’ı (Kuranı Kerim’i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, Azîz’sin, Hakîm’sin.

    3/ÂLİ İMRÂN-164: Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
    Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.

    Zumer Suresinin 71. âyetinden öğreniyoruz ki cehenneme atılacak tüm insanlara bir soru sorulacaktır: "Sizin içinizden, sizleri uyaran resûller gelmedi mi?" Bu soruya ne yanıt vereceğinizi hiç mi düşünüyor musunuz dîn adamları?

    NEDEN HÂLÂ HİDAYETİ GİZLİYORSUNUZ?

    Unutmayınız ki, artık sizlerin dîne sonradan soktuğu hurafe devri bitmiştir. Bundan böyle yalnız KUR’ÂN KONUŞACAKTIR. Ve unutmayınız ki kısa bir süre sonra insanlar Kur’ân hakikâtlerini öğrenmiş olacaklardır.

    Bu âyeti “Hidayet; Allah'ın hidayetidir” diye tercüme edenler! Ölüm korkusuyla mı, "Allah'a ulaşmak" yazamıyorsunuz? O halde şu anda sizlere göre bizler ölüler olarak size sesleniyoruz.

    HİDAYET; İNSAN RUHUNUN KİŞİ YAŞARKEN ALLAH'A ULAŞMASIDIR!

    Sizi uyarıyor ve bir açıklama yapmak üzere bir kez daha Kur’ân’ı konuşmaya davet ediyoruz...

    Fark edemiyor musunuz, raporlarımızı yayınlamaya başlayalı ayı geçti, raporlarımızda daha bir tek hata bulabilmiş değilsiniz... Eğer bir hata bulabilseydiniz, bu kadar sessiz kalabilir miydiniz?

    Bütün hidayet âyetlerini inceledik ve gördük ki, sizler Allah’ın değil İblisin dostluğunu seçenlersiniz. İslâm dînin mensuplarına kurtuluşun tek kapısı olan HİDAYETİ unutturanlarsınız…

    Sizi bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyoruz ki; kendinizle birlikte cehenneme sürüklediğiniz milyonlarca insanın vebali üzerinizedir. Allah’ın lâneti de, bütün lânet edicilerin lâneti de ebedî hayatınızda sizinledir.

    HİDAYETİ GİZLEYEREK ve HİDAYETİN GİZLENMESİNE seyirci kalmaya devam ederek Allah'ın lânetine hak kazananlardan olacağınızı biliyorsunuz, değil mi?

    2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
    Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.

    Siz nereye isterseniz oraya gitmek özgürlüğüne sahipsiniz. Ancak onca masum insanı kendi karanlığınıza çekme hakkının sahibi değilsiniz...

    Unutmayınız ki, o geri çevrilmesi mümkün olmayan dîn gününde biz; Allah'a teslim olanlar sizleri çoktan affetmiş olacağız. Ancak öğrettiğiniz hurafeleriniz yüzünden ebedîyen cehenneme gitmelerine sebep olduklarınız var ya! Onlar sizden hesap soracaklar.

    33/AHZÂB-66: Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen).
    Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler.

    33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
    Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptık.”

    Cehenneme gitmesine sebep olduklarınız sizin için lânet talep etmeden önce hidayetin Allah'a ulaşmak olduğunu açıklamak mecburiyetindesiniz! Sonra yardım olunmazsınız!

    MUHAKKAK Kİ ALLAH'A ULAŞMAK (VAR YA) İŞTE O HİDAYETTİR!

    Lütfen artık raporlarımızı silmek yerine cevap verme lütfunda bulunur musunuz? TEZEKKÜR'deyiz!

    HÂLÂ AKIL ETMEYECEK MİSİNİZ?

    "Ey yüce Allah'ım, ne olur benim de ruhumu Sana ulaştır, beni de ermiş evliyalarından eyle, Sana hakkı ile teslim olmadan beni öldürme, ya Rabbim, ne olursun. Amin" diye bir dua edip de kurtulmak ve herkesi kurtarmak varken, kazanın (veya cehennemin) suyunu yavaş yavaş kaynatanlardan olmaya devam mı edeceksiniz? Halkımızı kurbağa yerine koyamazsınız! Hesap vereceksiniz, bunu sakın unutmayın!
  • SEN MÜSLÜMAN MISIN?

    YOKSA KENDİNİ Mİ KANDIRIYORSUN?

    Sevgili kardeşlerimiz! Bir süredir çeşitli platformlarda dîn adamları ve dîni yaşantıya dâhil etmeye çalıştıkları hurafeler konusunda sizleri uyarıyoruz. Hükmünü Kur’ân’dan almayan bir dînî öğreti sebebi ile çok büyük bir bölümünüz küfür üzere, kâfir olarak ömür tüketmektesiniz.

    Bugün yaşanan ve dîn adamlarının yaşatmaya çalıştığı dîn, İslâm'ın tek kurtuluş müessesesi olan hidayetin gizlendiği, Allah’ın emirlerinden tamamen uzaklaştırılmış, hurafelere dayalı ve insanları topyekûn küfre mahkûm eden bir dîndir.

    Sevgili kardeşlerim! Bir an evvel sözlerimizi tahkik etmek mecburiyetindesiniz! İçinde Kur’ân olmayan bir dîn öğretisi ile aldatılıyorsunuz...

    Ey Müslüman olduğunu zanneden insanlar topluluğu! Dikkat edin ki, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den 14 asır sonra bugün, dînin temsilcileri Kur’ân’dan konuşmuyor. Allah’ın kelâmının yerinde İblisin asırlardır süregelen hurafe ağı hüküm ferma olmuş…

    Dikkat edin ki Kur’ân’sız bir dîn ile aldatılıyor, Allah’ın hükmü yerine şeytanın hükümleriyle amel ediyorsunuz.

    Söyler misiniz bize; sizi kurtuluşa erdireceğine inandığınız onca hurafe bilgi olmasına rağmen, bu bilgilere dair bir tek Kur'ân âyeti bilmiyor oluşunuz bir rastlantı mıdır? Yoksa şeytanın hizmetindeki dîn adamlarının kurduğu ağa takılanlardan olduğunuzu mu gösteriyor?

    ARTIK UYANMA VAKTİDİR SEVGİLİ KARDEŞLERİMİZ; OYALANMA VAKTİ DEĞİL... Bir an evvel silkelenmeli ve kendinize gelmelisiniz; Şeytanın İslâm güneşinin üzerine örttüğü bir karanlık ağ içindesiniz…

    Asırlar süren bir aldanışın kurbanı olan bizler, ne yazık ki Müslüman olduğunu sadece zanneden bir topluluğuz... Kanununu Kur’ân’dan almayan bir dînî öğreti sebebi ile küfür üzere, kâfir olarak ömür tükettiğimizin farkında bile değiliz.

    Uyanın sevgili kardeşlerimiz! Uyanın!

    Kur’ân’sız dîn, İslâm değildir.

    Uyanın ve kendinize gelin ki, uydurulmuş bir dînî öğreti sebebiyle Müslüman değil kâfir olarak haşredileceksiniz... Müntesiplerini topyekûn cehenneme sürükleyen, şeytan ve hizmetkârlarınca oluşturulmuş bir dînin içindesiniz.

    Unutmayınız ki; KUR’ÂN YOKSA DÎN DE YOKTUR... YAŞADIĞINIZ DÎN ALLAH’IN HÜKÜMLERİNİ DEĞİL DE ŞEYTANIN HÜKÜMLERİNİ içeriyorsa, SİZLER MÜ’MİNLER DEĞİLSİNİZ. Yetmez! Küfürdesiniz, kâfirsiniz ve cehennemde ebediyyen kalmaya mahkûm edilenlersiniz.

    Hayatınıza dikkatle bakın! Hangi Kur’ân âyetinden haberdarsınız? Dînin bir hükmüymüş gibi sizlere anlatılan binlerce hurafenin İslâm’ı nasıl katlettiğini görmüyor musunuz? Peki ya dünyanın son Müslüman ülkesinde de artık Müslüman kalmadığının farkında değil misiniz?

    Sevgili kardeşlerim! İblis ve hizmetkârlarının sizlere dayattığı; Kur’ân’dan uzak, uydurma bir dîni yaşıyorsunuz. İçinde olduğunuz ve hayatınıza tatbik etmeye çalıştığınız kanun, Allah’ın kanunu değil... Bir yok oluşa doğru sürükleniyorsunuz. ARTIK UYANIN!

    Uyanın ve sözlerimizi bir an evvel tahkik edin!

    ŞEYTAN VE HİZMETKÂRLARININ ÖĞRETİSİ

  • Onlar derler ki: “Her çocuk Müslüman doğar.” Kur’ânda bu söylemi doğrulayacak bir âyet var mı? HAYIR; YOK!
  • Onlar derler ki: “Allah’a îmân eden ve kelime-i şahadet getiren herkes müslümandır.” Bu konuyu destekler nitelikte bir tek âyet var mı? HAYIR YOK!!! Fakat İslâm’ın 7 safhasını yaşamayan ve sadece sözde îmân edenlerin kâfir olduklarını ifade eden nice âyet var.
  • Onlar derler ki: “İslâm’ın 5 şartı ile amel eden bir kişi günahları kadar cehennemde yanıp, sonra cennete geçecektir. Kur’ânda bu hükmü doğrulayacak bir âyet var mı? HAYIR; YOK!!! Bu konuda tek bir âyet olmadığı gibi zıttının yani cehennem hayatının ebedî olduğunu ifade eden 53 âyet-i kerime mevcut.
  • Onlar derler ki: “Kıyâmet günü Peygamber Efendimiz (S.A.V) ümmetine şefaat edecektir.” Kur’ânda bu yönde bir âyet var mı? HAYIR; YOK! Aksine 25 âyet kıyâmet günü kimseden kimseye bir şefaat olmayacağını açıklıyor.
  • Yine onlar derler ki: "Lâilâhe illâllah" diyen herkes cennete girer. İspat edecek bir âyet var mı? YOK!!!
  • Ve onlar derler ki “Dünya hayatında bir kurban kesen, kıyâmet günü cehennemle cennet arasındaki Sırat köprüsünden şimşek hızıyla geçer.” Kur’ân’da sırat köprüsünün varlığına dair bir âyet var mı? Hayır YOK!!! Vs, vs...

    OLMAZ SEVGİLİ KARDEŞLERİM OLMAZ!
    DÎN; KUR'ÂN'SIZ OLMAZ!!!


    Öyleyse size bir sorumuz var:
    • Size dîn adına sayısız hurafe anlatan dîn adamlarının söylemleri sırasında,“Şu Kur’ân âyetine göre” dememeleri, ve verdikleri bilgilerin dayanağının Kur’ân-ı Kerim olmaması hiç mi dikkatinizi çekmiyor?
    • Peki ya Türk halkını “kendini Müslüman zanneden kâfirler topluluğu” yapmaya çalıştıklarını hiç mi hissedemiyorsunuz?
    ARTIK UYANIN sevgili kardeşlerimiz!

    Münafıklar amaçlarına ulaşmışlardır. Dünyanın son Müslüman ülkesini Kur'ân'dan koparıp; Kur’ân’sız dîn yaşamaya çalışan ve kendisini Müslüman zanneden kâfirlerin ülkesine çevirmişlerdir. İslâm’ın son kalesi düşmüştür!

    O halde gelin kendi durumumuzu ortaya koymak için basit bir test uygulayalım!

  • Hayatınıza hangi Kur’ân âyetini tatbik etmiş durumdasınız?
  • En basitinden günde kırk kez okuduğunuz Fatiha Suresinde Allah’tan ne istediğinizin farkında mısınız?
  • Peki ya îmânın bir insanı kurtarabileceğine dair bir tek Kur’ân âyeti biliyor musunuz?
  • Cennetlik bir insan olmanızı ümit etmeniz için geçerli bir tek Kur’ân âyeti var mı bildiğiniz?
  • Peki bir insanın nasıl Müslüman olabileceğine dair bir tek âyet işittiniz mi?
  • Yoksa falanca hocanın falanca âlime göre anlattıkları mı bildikleriniz sadece?

    Hiç düşündünüz mü, ya o hoca dediklerimiz Kur’ân’dan bihaber ise? (iyi düşünün)

    EY İSLÂM’IN 5 ŞARTI İLE AMEL EDİP CEHENNEMDEN CENNETE GEÇECEĞİNE İNANANLAR!

    Size suallerimiz var:

  • Mutlu musunuz?
  • Peki ya sizden sadece sizin mutluluğunuzu dileyen Allah hayatınızın neresinde?
  • O'na gerçekten âşık mısınız? Dünya hayatı mı önde sizin için, yoksa Allah’a duyduğunuz aşk mı?
  • Hiç düşündünüz mü, şimdiye kadarki dîn kültürünüzle ne noktaya ulaştınız?
  • Öğrendiğiniz dîni bilgilerin Kur’ân’da yer almayan hurafeler olduğunu farkettiniz mi hiç?
  • Kur’ân’sız bir dîni eğitim neticesinde öğrendikleriniz sizi cennete ulaştırabilir mi?
  • Acaba gerçekten Allah’a dost musunuz?
  • Nerede İslâm sevgili kardeşlerimiz? Teslim dîninin teslim emirleri nerede? Size dayatılan hurafe ilmi ile neyinizi teslim etiniz Allah’a?

    O, Allah, bizim Rabbimiz! Ve o, erişilmez değildir... Tam aksine bu dünya hayatını yaşarken Kendisine ulaşmamızı emreden, bizi Zat’ına davet eden yegâne merci, yegâne sığınağımızdır.

    Ey sevgili kardeşlerimiz! Allah’ın daveti sadece Zat’ına ise ve davete icabet etmeyenler, Kur’ân-ı Kerim’de “kâfir” olarak adlandırıldığına göre, acaba siz kimin davetine icabet edenlersiniz?

    İblis de kendisine çağırıyor, Allah da...

    Artık uyanın ki size öğretilen ve yaşamaya çalıştığınız bugünkü dîn, iblisin size davetidir...

    FARKINDA DEĞİL MİSİNİZ sevgili kardeşlerimiz? Kur’ân kursaklarından geçmediği cihetle, sizi Allah’ın değil şeytanın yoluna çağıranlar sebebi ile dalâlettesiniz. Ve gideceğiniz yer, kazandıklarınız sebebi ile ne yazık ki Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir.

    Allah’ın hükmü açık ve kesin… Allah’ın hidayet davetine icabet etmeyenler, şeytanın davetine icabet edenlerdir.

    Bugünkü dîni öğretide HİDAYET unutulmuştur, gizlenmiştir. Hidayet yoksa, dîn de yoktur, kurtuluş da...

    UYANIN sevgili kardeşlerimiz... Kendisini Müslüman zanneden insanlar topluluğu! Artık uyanın ve çok geç olmadan hepiniz silkelenin…

    Unutmayınız ki; bugünkü dîn öğretisiyle yetiştiyseniz ve İslâm’ın 5 şartı ile âmel ediyorsanız, kıyâmet günü sizi hazin bir netice bekliyor olacak.
    1. Îmânın bir insanı küfürden bile kurtarmaya fayda vermediğini, o gün öğreneceksiniz (Secde-29).

      32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
      De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."

    2. Allah’a ulaşmayı dileyerek İslâm’ın 7 safhasını yaşamaya başlamadıysanız, tüm namaz, oruç ve diğer amellerinizin heba olduğunu (silindiğini) göreceksiniz (Kehf-105).

      18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
      İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

    3. Şeytanın ve hidayeti gizleyerek şeytana hizmet eden dîn adamlarının sizin iradenizin üzerinde nüfuzları olmadığını, dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dileyerek Allah’a kul olabilecekken bunu tercih etmediğinizi hayat filmlerinizde izleyeceksiniz (Sebe-21).

      34/SEBE-21: Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme men yû’minu bil âhireti mimmen huve minhâ fî şekk(şekkin), ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz(hafîzun).
      Ve onun (iblisin) onlar üzerinde bir sultanlığı (nüfuzu, tesiri) yoktu. Ahirete (hayatta iken ruhunu Allah’a ulaştırmaya) inanan kişi ile ondan (Allah’a ulaşmaktan) şüphe içinde olanları bilmemiz için (iblisle onları imtihan ettik). Ve senin Rabbin herşeyi hıfzedendir.

    4. O gün ebedî yurdunuzun cehennem olduğunu göreceksiniz ve size Kur’ân’a aykırı bir dîn öğreten ve hidayeti gizleyerek cehenneme gitmenize sebep olan dîn adamları için Allah’tan lânet talep edeceksiniz (Ahzab 67-68).

      33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
      Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptık.”

      33/AHZÂB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).
      “Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.”



    RABBİMİZ ONLARCA ÂYET İLE HEPİMİZİ UYARMADI MI; Bana ruhunuzu yaşarken ulaştırmayı dileyin! Benden hidayetimi dileyin! Bana TESLİM olun! Sakın teslim olmadan ölmeyin! Sakın Rabbim bizim ölümümüzü belli bir süreye kadar tehir et hidayete erenlerden olalım diyenlerden olmayın!

  • EĞER Kİ; henüz Allah’ın Allah’a davetini işitmediyseniz...
  • Eğer ki, hidayetin insan ruhunun bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşması olduğunu hâla öğrenmedi iseniz...
  • Eğer ki Allah’a 4 teslimle teslim olmanız gerektiğini bilmiyor iseniz, ve dahi Allah’a ulaşmayı dileyerek teslim dîninin kapısından içeri girmedi iseniz...

    Kur’ân-ı Kerim’e göre sizler;
  • Ne yazık ki kâfirlersiniz!
  • Allah’ın kulu değil şeytanın kulusunuz.
  • Dalâlettesiniz!
  • Mü’minler değilsiniz!
  • Hüsrandasınız!
  • Hidayette değilsiniz!
  • Şirktesiniz!
  • Allah’ın âyetlerinden gâfilsiniz!
  • Amelleri boşa gidenlersiniz.
  • Ve cehennem üzerine hak olanlarsınız!

    Bir defa daha altını çizerek ifade etmek istiyoruz ki; Kur’ân-ı Kerim, Allah’ın davetini işitenler için bir müjdedir…

    Dînin temeli hidayettir ve hidayet, bu dünya hayatını yaşarken insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır. Allahû Tealâ ruhun Allah’a teslimi ile başlayan bir teslimler dizisi üzerine dînini vaaz etmiştir. Hiç kimse ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimi emrini yerine getirmedikçe İslâm olma şerefini elde edemeyecektir. Kaldı ki teslim dînin giriş kapısı; Allah’ın Allah’a ulaşma davetine icabet etmektir. Her kim ölmeden evvel Allah’ın kendisine bir emanet olarak verdiği ruhu Allah’a ulaştırmayı kalben dilerse, işte o, şeytanın kulu olmaktan kurtulmuş ve Allah’ın kulu olmuştur.

    İslâm; teslim olan demektir sevgili kardeşlerimiz. İslâm dîni Allah’a teslim olanların dînidir. Müslüman da Allah’a teslim olan kişidir.

    HİDAYET; bir insanın yaşarken ruhunu Allah'a ulaştırmasıdır.
    ALLAH'A ULAŞMAK VAR YA, İŞTE O HİDAYETTİR!



    Ve Kur'ân âyetlerine dikkat edin ki; ruhunu, fizik bedenini, nefsini ve iradesini Kur’ân ile emredilen standartlarda Allah’a teslim etmeyen kişi MÜSLÜMAN DEĞİLDİR.

    2/BAKARA-175: İşte onlar ki hidayet karşılığında dalâleti, mağfiret karşılığında da azabı satın alanlardır. Öyleyse onları ateşe karşı bu kadar sabırlı kılan nedir?

    Bir parmağınız yansa feryat edersiniz de, sonsuz bir cehenneme dayanacağınıza dair bu güveniniz niyedir? Yoksa sizin Allah'tan alınmış bir ahdiniz mi var?

    Allah’ın davetine icabet etmeyenler! Kendinizi kandırmayınız. Kâfir; Allah'ın âyetlerini örten demektir. Allah'ın âyetlerini öğrenmediyseniz sizler; MÜSLÜMAN değil, kâfirlersiniz. Allah’ın hükmü ile değil, şeytan ve hizmetkârlarının uydurduğu bir dîn ile amel edenlersiniz.

    Müslüman Allah'a teslim olan demektir, söyler misiniz bize; siz ruhunuzu mu, fizik bedeninizi mi, nefsinizi mi, iradenizi mi Allah'a teslim ettiniz de, Müslüman oldunuz, yoksa siz kendi kendini kandıranlardan mısınız?

    HÂLÂ AKIL ETMEYECEK MİSİNİZ?

    "Ey yüce Allah'ım, ne olur benim de ruhumu Sana ulaştır, beni de ermiş evliyalarından eyle, Sana hakkı ile teslim olmadan beni öldürme, ya Rabbim, ne olursun. Amin" diye bir dua edip de kurtulmak varken, suyu yavaş yavaş kaynatılan kurbağa gibi haşlanmayı mı bekleyeceksiniz?


  • Her insanın önünde sadece 2 seçenek vardır!

    1. Allah'ın davetine icabet ederek Allah'a ulaşmayı dilemek ve cennet ehli olmak

    39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
    Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

    2. Allah'ın davetini inkâr ederek Allah'a ulaşmayı (mülâki olmayı) dilememek ve cehennem ehli olmak

    18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
    İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

    ****

    Cennet ve cehennemi birbirinden ayıran şey bir küçücük dilektir, sevgili kardeşlerimiz.

    Ya Rabbim, ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum, ne olur benim de ruhumu Sana ulaştır. Amin.
    Allah hepinizden razı olsun.

    ****

    2/BAKARA-120 ÂYETİNDE HİDAYET NASIL GİZLENMİŞTİR?


    Bakara Suresinin 120. âyetinin kelime kelime anlamı:
    inne : muhakkak
    hudâllâhi (hudâ allâhi) : Allah'a ulaşmak
    huve : o
    el hudâ : hidayettir

    2. raporumuz olan Fetih Suresinin 20. âyetinde hatırlarsanız hidayeti gizleyenlere dair bir bilgi/uyarı notu(*) düşmüştük:

    (*) Fetih Suresinin 20. âyetinde hidayeti gizleyenlere dair bir uyarı notu:
    Bu âyette "yehdi" kelimesine "ulaştırır, iletir, eriştirir" şeklinde doğru anlam veren mütercimlerimizi raporlarımız boyunca unutmamalısınız... Çünkü bazıları "hidayet" veya Sıratı Mustakîm'in her ikisinin birlikte yer almadığı âyetlerde hem "hidayet" kelimesi için hem de "Sıratı Mustakîm" kelimesi için "doğru yol" diyeceklerdir. Hatta bazılarının "irşad, mürşid, vb." şeklindeki İSlâm'ın diğer önemli kavramlarını da "doğru yol" diye tercüme ettiklerine üzülerek şahit olacağız.

    Ama hepsinden önemlisi; bazılarının sıra aşağıdaki kelimelere geldiğinde "ALLAH" kelimesini dâhi meâllerinden çıkararak hidayeti açıkça ve bilerek gizlediklerini hep birlikte göreceğiz.

    yehdi ileyhi: O'na (Allah'a) ulaştırır
    yehdillâhu: Allah'a ulaştırır
    hudâllâhi: Allah'a ulaşmak


    Bakara Suresinin 120. âyetine geri dönersek; Allah'a ulaşmak ifadesini meâlinden çıkararak "doğru yola ulaştırmak" olarak tercüme eden bir kişinin meâlinden hangi kelimeyi çıkarttığını görebiliyor musunuz?


    Utanmadığınızı biliyoruz artık dîn adamı maskeliler! Ancak merak ettiğimiz şu; HİÇ Mİ VİCDANINIZ SIZLAMIYOR?
    2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
    Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.

     

    ****



    ****

    DOĞRU TERCÜME EDİLMİŞ MEÂLLER
    Öncelikle Kur'ân-ı Kerim'in hem kelime hem ruhî lâfzının tam manâsının tercümeler ile verilemiyeceğini belirtmemiz gerekir. Bu yüzden bu başlığa âyetin aslî anlamının korunduğu tüm meâlleri dahil ederek, basit kelime ve cümle kurgusu hatalarını göz önüne almadık inşallah.


    İmam İskender Ali Mihr: Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.


    2/BAKARA-120 İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU SONUÇLARI


    Bu âyette hidayetin gizlendiği meâller: Abdulbaki Gölpınarlı, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Tekin, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Fizilal-il Kuran, Gültekin Onan, Hasan Basri Çantay, Muhammed Esed, Şaban Piriş, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Tefhim-ul Kuran, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk, Abdullah Aydın, Ahmet Davudoğlu, Ayntabî Mehmet Efendi, Bahaeddin Sağlam, Diyanet Vakfı (1993), Hasan Tahsin Feyizli, Hüseyin Atay, Yaşar Kutluay, İsmail Mutlu, Şaban Döğen, Mustafa İslamoğlu, Ömer Rıza Doğrul, Talat Koçyiğit, Bir Heyet, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İsmail Hakki İzmirli, Hamdi Aktaş, Şamil Döğen, Heyet (Prof. Dr. Ali Özek, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Doç. Dr. Ali Turgut, Doç. Dr. Mustafa Çağrıcı, Doç. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Doç. Dr. Sadreddin Gümüş) , İsmail Kurt, İbrahim Balcı, Yard. Doç. Dr. Sıtkı Gülle, İmam Taberi (Tercüme: Mehmet Keskin), Türkiye Diyanet Vakfı (2009) (TOPLAM: 46 kişi)

    Bu âyette temel kavramların gizlendiği meâller: - (TOPLAM: 0 kişi)

    Bu âyette hatalı/eksik meâller: Ahmet Varol, Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2), Hayrat Neşriyat, İbni Kesir, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Ali Arslan, Arif Pamuk, Hüseyin Kaleli, Nedim Yılmaz, Ziya Kazıcı, Necip Taylan, Yard. Doc. Dr Nusrettin Boleli, Yard. Doc. Dr Niyazi Belki , Şevket Gürel, Hace Ahmet Didin (TOPLAM: 14 kişi)

    Bu âyet için doğru meâller: İmam İskender Ali Mihr (TOPLAM: 1 kişi)

    ****

    UYARI: Herhangi bir âyete ait raporu değerlendirerek, bir mütercimin bütün âyetleri doğru ya da hatalı tercüme ettiğini düşünmek yanlış bir yargıdır. Çünkü bir âyette doğru tercüme yapmış bir mütercimimiz, diğer âyetlerde çok önemli hatalar yapabildiği gibi, incelediğiniz bir âyette "hatalı meâller" grubunda yer alan bir meâl diğer âyetlerde çok daha yalın ve anlaşılır ifadeler kullanmış olabilir. En az 10 adet âyetin hidayeti gizleyenler raporunu değerlendirdikten sonra mütercimlerimiz hakkında fikir sahibi olmaya başlayabilirsiniz.
    HİDAYETİ GİZLEMEYİN! GİZLETMEYİN!