HİDAYETİ GİZLEYENLER RAPORLARI

1. RAPOR: 15/HİCR-41
2. RAPOR: 48/FETİH-20
3. RAPOR: 32/SECDE-9
4. RAPOR: 42/ŞÛRÂ-13
5. RAPOR: 10/YÛNUS-7
6. RAPOR: 13/RA'D-21
7. RAPOR: 2/BAKARA-112

8. RAPOR: 89/FECR-27
9. RAPOR: 13/RA'D-14
10. RAPOR: 33/AHZÂB-72
11. RAPOR: 23/MU'MİNÛN-103
12. RAPOR: 39/ZUMER-71
13. RAPOR: 2/BAKARA-120
14. RAPOR: 1/FÂTİHA-6

15. RAPOR: 3/ÂLİ İMRÂN-73
16. RAPOR: 30/RÛM-8
17. RAPOR: 25/FURKÂN-30
18. RAPOR: 40/MU'MİN-15
19. RAPOR: 6/EN'ÂM-87
20. RAPOR: 13/RA'D-28
2/BAKARA-159: Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.

10/YÛNUS-7 ÂYETİ İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).



****

HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLER
Yukarıdaki başlık Bakara Suresinin 159. âyetinde "hidayeti gizleyenler" ifadesinden esinlenerek verilmiştir. Hidayetin, insan ruhunun yaşarken Allah'a ulaştırılması olduğu (1. teslim) ve diğer teslimlerin (toplam 4 teslim) gizlenmesi, İblisin bugün ülkemizi de içine alan İslâm Coğrafyasındaki en büyük tuzağıdır. Hidayetin gizlenmesi; tüm insanlığı ebedî cehennem hayatına sürüklediği için Allah'a îmân eden herkesin, yegâne kurtuluş kapısı olan hidayeti muhakkak öğrenmeleri ve dilemeleri gerekmektedir. Bu yazı dizimizde bu paragrafta gördüğünüz tüm ifadeler birer birer âyetlerle ispat edilecektir.


Adem Uğur: Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.
Ahmed Hulusi: Rücu ederek, hakikati olan Esmâ'nın farkındalığı yaşamına ermeyeceklerini sananlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin olanlar, kozalarında (beyinlerinde oluşan dünyalarında) yaşayıp işaretlerimizi değerlendiremeyenler var ya. . .
Ahmet Tekin: Bizim huzurumuzda hesaba çekilmeyi, mükâfat ve cezayı ummayanların, dünya hayatına razı olanların, onda huzur bulanların, âyetlerimizden, birliğimizi ve kudretimizi gösteren delillerden gafil, habersiz olanların varacakları yer cehennemdir.
Ali Fikri Yavuz: Öldükten sonra huzurumuzda hesap vereceklerini ummayıp da, dünya hayatına razı ve onunla emniyet içinde olanlar, bir de (eşsiz bir ilâh olduğumuzu isbat eden bunca) delillerimizden gafil bulunanlar...
Celal Yıldırım: (7-8) (Öldükten sonra yeniden dirilip) bize kavuşmayı ümit etmeyen, Dünya hayatına razı olup onunla gönlü yatışanlarla bizim âyetlerimizden gafil olanlar var ya, işte onların, kazandıklarına karşılık varacakları yer ateştir.
Diyanet Vakfi: (7-8) Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar yok mu, işte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir!
Hasan Basri Çantay: (7-8) (Öldükden sonra dirilib) bize kavuşacağını ummayan, (âhirete inanmayarak sâdece) dünyâ hayaatına raazî olan ve onunla sükûn (ve istirahat) e dalan kimselerle (varlığımıza, birliğimize ve kemâl-i kudretimize delâlet eden) bunca âyetlerimizden gaafil olanlar (yok mu?) işte onların, irtikâb etmekde oldukları (şirk ve mâ'siyetler) yüzünden varacakları yer, ateşdir.
Muhammed Esed: Beri yandan, er geç Bizim karşımıza çıkacaklarına inanmayıp kendilerini bu dünya hayatıyla hoşnut kılmaya çalışanlara, onun ötesini gözetmeyenlere ve (böylece) Bizim ayetlerimizi umursamayanlara gelince:
Suat Yıldırım: (7-8) Onlar ki âhirette bize kavuşmayı ummaz ve sadece dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulur ve onlar ki Bizim tek İlah olduğumuzun delillerinden ve gönderdiğimiz Kur’ân âyetlerinden gaflet etmeyi sürdürür, işte bunların, irtikâb ettikleri şirk ve isyan sebebiyle varacakları yer cehennemdir.


****

İSLÂM'IN TEMEL KAVRAMLARININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ MEÂLLER
Meâllerde İslâm'ın temel diğer kavramlarının (takva, nebî-resûl, nefs tezkiyesi, kul, velâyet kademeleri {fenâ, bekâ, züht, muhsin, ulûl'elbab, muhlis, sâlih}, kâfir, îmân, vb.) tefsirlerde ve sözlüklerde mânâları değiştirilmiştir. Bunun doğal sonucu olarak bugün toplumlar temel İslâm kavramlarını öğrenememekte ve Allah ile olan ilişkilerini "Kur'ân'da emredilen standartlarda" geliştirememektedirler.


Yaşar Nuri Öztürk: Şu bir gerçek ki, bize kavuşmayı ummayanlar, iğreti hayatla tatmin bulup onunla rahatlayanlar ve ayetlerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar,


****

ÂYETİN ANLAMININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ DİĞER BAZI MEÂL HATALARI
Bu kategorideki Meâl hataları hatanın türüne göre bazen çok önemli olabilmekle beraber, bazen de asıl olan anlatımın içerisinde yanlış anlaşılmalara yol açan hatalardır. Bu kategoriye dahil edilmiş tüm hatalarda; hatanın derecesini anlayabilmek adına muhakkak "analiz" bölümündeki ilgili bölümü okuyunuz.


Ali Bulaç: Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;
Bekir Sadak: (7-8) Bizimle karsilasmayi ummayan ve dunya hayatindan hosnut olup ona baglananlarin ve ayetlerimizden habersiz bulunanlarin, iste bunlarin kazandiklarina karsilik varacaklari yer cehennemdir.
Diyanet İşleri (eski): (7-8) Bizimle karşılaşmayı ummayan ve dünya hayatından hoşnut olup ona bağlananların ve ayetlerimizden habersiz bulunanların, işte bunların kazandıklarına karşılık varacakları yer cehennemdir.
Edip Yüksel: Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatını sevip ona bağlananlar ve ayetlerimizden gafil olanlar...
Fizilal-il Kuran: Bizimle karşılaşacaklarını beklemeyenler, dünya hayatından hoşnut olup bu hayatla yetinenler ve ayetlerimizin farkında olmayanlar var ya;
Gültekin Onan: Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;
Şaban Piriş: Bizimle karşılaşmayı ummayan ve geçici hayata razı olup onunla tatmin olanlar, işte onlar ayetlerimizden gafildirler.
Süleyman Ateş: Bizimle buluşmayı ummayan, dünyâ hayâtına râzı olup onunla rahat edenler ve bizim âyetlerimizden gaflet edenler...

10/YÛNUS-7 İÇİN ANALİZ

إَنَّ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا وَرَضُواْ بِالْحَياةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّواْ بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ

İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

1.inne: muhakkak ki
2.ellezîne lâ yercûne: dilemeyen kimseler
3.likâe-nâ: bize ulaşmayı
4.ve radû: ve razı oldular
5.bi el hayâti ed dunyâ: dünya hayatında
6.vatme'ennû (ve ıtme'ennû): ve tatmin oldular, doyuma ulaştılar
7.bi-hâ: onunla
8.ve ellezîne: ve o kimseler
9.hum: onlar
10.an âyâti-nâ: âyetlerimizden
11.gâfilûne: gâfil (habersiz) olanlardır

 

****

YÛNUS 7-8

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

"Likâe; kavuşmak (çift taraflı), ulaşmak (tek taraflı)" anlamına gelen bir kelimedir ve "nâ" takısı eklendiği kelimeye "bize ..." anlamını katar, "lâ" kelimesi de olumsuzluk ekidir. Bu durumda âyette açıkça söylenen ifade; "bize kavuşmayı (ulaşmayı) ümit etmezler (dilemezler)." ifadesidir.

"Kavuşmak" ve "karşılaşmak" kelimeleri tam olarak birbiri ile aynı anlama gelmeyen kelimelerdir. Fakat bahis konusu olan taraflardan birisi Allahû Tealâ olduğu için "kavuşmak" yerine "karşılaşmak" kelimesini tercih eden hocalarımız kasıtsız olsa dahi âyetin anlamını değiştirmişlerdir.

Âyetin açıklamasına devam etmeden önce âyette yer alan ve yanlış tercüme edilen bir Kur'ân kavramını daha açıklamakta yarar vardır.

GÂFİL KİMDİR?

Allahû Tealâ insanları dalâlette olanlar ve hidayet üzere olanlar şeklinde ikiye ayırmıştır. Dalâlette olanlar Ra'd Suresinin 27. âyetine göre Allah'a ulaşmayı dilemeyen tüm insanlardır.

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

Nasıl ki Allah'a ulaşmayı dileyenlerin Allah'a yakınlık derecelerini gösteren 7 ayrı takva var ise, Allah'a ulaşmayı dilemeyen dalâlettekilerin de uzaklık dereceleri vardır.

7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi, lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

Gâfil, kendisine âyetler açıklandığında işitmeyen, âyetlere bakan ancak İslâm olmanın kâidelerini görmeyen, kalplerinde âyetlerin manâlarını fıkıh etmeyen ve bu sebeple Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişidir (A'râf-179).

***

"İslâm" kelimesi, Allah'a teslim olmak demektir. İslâm ve teslim kelimeleri aynı kökten gelir: Sin, lâm ve mim. Fakat İslâm'ın 5 şartının içinde teslim olmak yoktur. Oysaki, Allahû Tealâ:
  1. Ruhu
  2. Fizik vücudu
  3. Nefsi
  4. İradeyi Allah'a teslim etmeyi emretmektedir. Bunlar üzerinize farz kılınmıştır.

İslâm'ın 7 şartı vardır:

    1. Namaz kılmak
    2. Oruç tutmak
    3. Zekât vermek
    4. Kelime-i şahadet getirmek
    5. Hacca gitmek
    6. Allah'a ulaşmayı dilemekle başlayan 7 safhada 4 teslimi yerine getirmek (İslâm olmak)
    7. Zikir yapmak
Bir düşünün 7 yer katı, 7 gök katı, 7 cennet, 7 cehennem, 7 nefs tezkiye kademesi, 7 takva kademesi, 7 evliyalık mertebesi... Bunlar Allahû Tealâ'nın yaratma sanatının yedili bir sistem üzerine kurulduğunun delili değil midir?

***

MÜJDE VE UYARI

Yûnus Suresinin 7. âyet-i kerimesi, Allah'a yaşarken ruhunu ulaştırmayı dilemenin kat'i farz bir hüküm olduğunu açıklayan bir UYARI âyetidir.

Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemedikçe, cennete gitmesi mümkün değildir.

İnsanlar için sadece iki tane alternatif vardır:
1. Allah'a ulaşmayı dilemek.
2. Allah'a ulaşmayı dilememek.

Bu durumda tüm Kur'ân âyetleri bir diğer âyet ile açıklandığı üzere, Yunus 7-8 âyetlerinin muhtevasında yer alan uyarının tam zıttını gerçekleştiren kişiler için bir MÜJDE ifade eden âyet olmalıdır.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Yûnus 7-8'deki kişilerin özelliklerini sayarsak;
  • Allah'a ulaşmayı ümit etmeyen, dilemeyen kişilerdir.
  • Dünya hayatından razıdırlar.
  • Âyetlerden gâfildirler.
  • Cehenneme gideceklerdir.

    Zumer-17'deki kişilerin özelliklerini sayarsak;
  • Şeytana kul olmaktan sakınan kişilerdir.
  • Allah'a ulaşmayı dilemişlerdir.
  • Allah onları (artık) "kullarım" olarak çağırmaktadır.
  • O kişiler cennet ile müjdelenen kimselerdir.

    Allah'a ulaşmayı dilemek, bir insanın Allah ile kuracağı ilk hakiki bağdır. Bu bağ bir insanın bu dünya hayatında mutluluk ile tanışmasını sağlayabilecek, daha da önemlisi sonsuz ahiret hayatını "cehennemde ceza çekerek" değil, "cennet mükâfatı alarak" geçirmesini sağlayacak yegâne kapıdır.

    ***

    Allah'ın sözü vardır: Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah onu Kendisine ulaştıracaktır. Yani o kişi Allah'a ulaşmaz. Allah, o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır. Allah'a ulaşmayı dileyenler Allah'a ulaşacaklar, hidayete ereceklerdir. Yunus Suresinin 7. âyet-i kerimesi aşağıdaki 5 âyetle direkt olarak ilişkilidir.

    11/HÛD-29: Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).
    Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah’a aittir. Ve ben âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab’lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.

    29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
    Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

    42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
    (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

    13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
    Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

    10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
    Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.

    Allah hepinizden razı olsun.



    ****

    10/YÛNUS-7 ÂYETİNDE HİDAYET NASIL GİZLENMİŞTİR?


    Hidayeti gizleyenler bu âyette hidayeti nasıl gizlemişlerdir, gelin beraberce görelim:
  • Kelime listesinde "huzurumuzda" var mı? YOK! (Adem Uğur, Ahmet Tekin, Ali Fikri Yavuz, Diyanet Vakfi, Muhammed Esed)
  • Kelime listesinde "hesaba çekilmek" var mı? YOK! (Ahmet Tekin, Ali Fikri Yavuz)
  • Kelime listesinde "öldükten sonra" var mı? YOK! (Ali Fikri Yavuz, Celal Yıldırım, Hasan Basri Çantay)
  • Kelime listesinde "hakikati olan Esmâ'nın farkındalığı yaşamına ermek" var mı? YOK! (Ahmed Hulusi)
  • Kelime listesinde "ahiret" var mı? YOK! (Suat Yıldırım)

    Neyse ki, aranızdan iki kişi (Sayın Celal Yıldırım ve Sayın Hasan Basri Çantay Hocalarımız) yaptıklarının bir yorum olduğunun bilinciyle "öldükten sonra" ifadesini parantez içerisinde eklemişlerdir. Diğer 7 hocamız ise parantez ekleme gereği bile duymadan "ölümü, ahireti, huzuru" âyete eklemişlerdir. Yani (haşa!) âyette bir eksiklik mi varmış?

    Kardeşlerim, artık kendimize gelme ve Kur'ân'daki İslâm'ı hatırlama ve hurafelerden arınmak zamanıdır, hidayet vaktine girilmiştir. Allahû Tealâ: "Biz Kur'ân'da hiç bir şeyi eksik bırakmadık." buyurmaktadır (En-âm-38).

    6/EN'ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).
    Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar).

    Artık kendinize gelmelisiniz sevgili dîn adamları, âyetlere kelimeler ekleyerek ve çıkartarak âyetlerin anlamını değiştirdiğiniz için milyonlarca insanın vebalini aldığınızı farkedemiyor musunuz? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

     

    ****



  • ****

    DOĞRU TERCÜME EDİLMİŞ MEÂLLER
    Öncelikle Kur'ân-ı Kerim'in hem kelime hem ruhî lâfzının tam manâsının tercümeler ile verilemiyeceğini belirtmemiz gerekir. Bu yüzden bu başlığa âyetin aslî anlamının korunduğu tüm meâlleri dahil ederek, basit kelime ve cümle kurgusu hatalarını göz önüne almadık inşallah.


    Abdulbaki Gölpınarlı: Şüphe yok ki bize kavuşacaklarını ummayanlar ve dünyâ yaşayışına râzı olup yürekleri onunla yatışanlar ve delillerimizden gaflet edenler.
    Ahmet Varol: Bize kavuşmayı ummayan, dünya hayatına razı olan, ona gönüllerini kaptıranlar ve bizim ayetlerimizden gafil olanlar var ya;
    Diyanet İşleri: (7-8) Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.
    Elmalılı Hamdi Yazır: Onlar ki bizim likamızı arzu (veya ümid) etmezler ve Dünya hayat ile razı olub onunla mutmainn olmuşlardır ve onlar ki bizim âyetlerimizden gafildirler
    Elmalılı (sadeleştirilmiş): Bize kavuşmayı arzu veya ümit etmeyip, dünya hayatına razı olup onunla yetinenler ve Bizim ayetlerimizden gafil olanlar,
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.
    Hayrat Neşriyat: (7-8) Şübhesiz ki bize kavuşmayı beklemeyenler, dünya hayâtına râzı olup onunla tatmîn olanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar var ya, işte onların kazanmakta oldukları(günahlar) sebebiyle varacakları yer ateştir.
    İbni Kesir: Muhakkak ki Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatından hoşnud olup ona bağlananlar ve ayetlerimizden habersiz bulunanlar;
    İmam İskender Ali Mihr: Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
    Ömer Nasuhi Bilmen: O kimseler ki, Bize kavuşacaklarını ümit etmezler ve dünya hayatına razı olmuşlar ve onunla mutmain bulunmuşlardır ve o kimseler ki onlar Bizim âyetlerimizden gâfillerdir.
    Ömer Öngüt: Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına râzı olarak, onunla tatmin olanlar ve âyetlerimizden habersiz bulunanlar var ya!
    Tefhim-ul Kuran: Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;
    Ümit Şimşek: Bize kavuşmayı ummayan, dünya hayatına razı olup onunla tatmin olan ve âyetlerimizden habersiz davrananlara gelince:


    10/YÛNUS-7 İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU SONUÇLARI


    Bu âyette hidayetin gizlendiği meâller: Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Tekin, Ali Fikri Yavuz, Celal Yıldırım, Diyanet Vakfi, Hasan Basri Çantay, Muhammed Esed, Suat Yıldırım (TOPLAM: 9 kişi)

    Bu âyette temel kavramların gizlendiği meâller: Yaşar Nuri Öztürk (TOPLAM: 1 kişi)

    Bu âyette hatalı/eksik meâller: Ali Bulaç, Bekir Sadak, Diyanet İşleri (eski), Edip Yüksel, Fizilal-il Kuran, Gültekin Onan, Şaban Piriş, Süleyman Ateş (TOPLAM: 8 kişi)

    Bu âyet için doğru meâller: Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmet Varol, Diyanet İşleri, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2), Hayrat Neşriyat, İbni Kesir, İmam İskender Ali Mihr, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Tefhim-ul Kuran, Ümit Şimşek (TOPLAM: 13 kişi)

    ****

    UYARI: Herhangi bir âyete ait raporu değerlendirerek, bir mütercimin bütün âyetleri doğru ya da hatalı tercüme ettiğini düşünmek yanlış bir yargıdır. Çünkü bir âyette doğru tercüme yapmış bir mütercimimiz, diğer âyetlerde çok önemli hatalar yapabildiği gibi, incelediğiniz bir âyette "hatalı meâller" grubunda yer alan bir meâl diğer âyetlerde çok daha yalın ve anlaşılır ifadeler kullanmış olabilir. En az 10 adet âyetin hidayeti gizleyenler raporunu değerlendirdikten sonra mütercimlerimiz hakkında fikir sahibi olmaya başlayabilirsiniz.
    HİDAYETİ GİZLEMEYİN! GİZLETMEYİN!