****
|
HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLER
Yukarıdaki başlık Bakara Suresinin 159. âyetinde "hidayeti gizleyenler" ifadesinden esinlenerek verilmiştir. Hidayetin, insan ruhunun yaşarken Allah'a ulaştırılması olduğu (1. teslim) ve diğer teslimlerin (toplam 4 teslim) gizlenmesi, İblisin bugün ülkemizi de içine alan İslâm Coğrafyasındaki en büyük tuzağıdır. Hidayetin gizlenmesi; tüm insanlığı ebedî cehennem hayatına sürüklediği için Allah'a îmân eden herkesin, yegâne kurtuluş kapısı olan hidayeti muhakkak öğrenmeleri ve dilemeleri gerekmektedir. Bu yazı dizimizde bu paragrafta gördüğünüz tüm ifadeler birer birer âyetlerle ispat edilecektir.
|
Abdulbaki Gölpınarlı | : Ey iyiden iyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can. |
Adem Uğur | : Ey huzura kavuşmuş insan! |
Ahmet Tekin | : Sen de, ey sorumluluklarını yerine getirerek, samimiyetini isbat ederek huzura eren kişi! |
Ahmet Varol | : Ey huzura kavuşmuş can! |
Bekir Sadak | : Ey huzur icinde olan can! |
Celal Yıldırım | : (27-28) Ey emîn ve tatmin olmuş nefs (ruh)! Sen O'ndan, O da senden razı olduğun halde dön Rabbına. |
Diyanet İşleri (eski) | : Ey huzur içinde olan can! |
Diyanet Vakfi | : (27-30) Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir! |
Edip Yüksel | : Ey doygunluğa ermiş kişi, |
Elmalılı (sadeleştirilmiş) | : Ey Rabbine itaat eden huzura ermiş ruh, |
Hasan Basri Çantay | : Ey itmi'nâne ermiş ruuh, |
İbni Kesir | : Ey huzur içinde olan can. |
Muhammed Esed | : (Ama dürüst ve erdemlilere,) "Ey iç huzuruna ermiş olan insanoğlu!" (diye seslenecek Allah,) |
Şaban Piriş | : -Ey huzura ermiş can! |
Suat Yıldırım | : (27-30) Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarımın içine, gir cennetime! |
Yaşar Nuri Öztürk | : Ey sükûna kavuşmuş benlik! |
****
|
İSLÂM'IN TEMEL KAVRAMLARININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ MEÂLLER
Meâllerde İslâm'ın temel diğer kavramlarının (takva, nebî-resûl, nefs tezkiyesi, kul, velâyet kademeleri {fenâ, bekâ, züht, muhsin, ulûl'elbab, muhlis, sâlih}, kâfir, îmân, vb.) tefsirlerde ve sözlüklerde mânâları değiştirilmiştir. Bunun doğal sonucu olarak bugün toplumlar temel İslâm kavramlarını öğrenememekte ve Allah ile olan ilişkilerini "Kur'ân'da emredilen standartlarda" geliştirememektedirler.
|
Ali Fikri Yavuz | : (Sonra Allah, mümin kimseye şöyle buyurur): “- Ey (imanda sebat gösteren, Allah’ı anmakla huzura kavuşan) itaatkâr nefis! |
Diyanet İşleri | : (Allah, şöyle der:) “Ey huzur içinde olan nefis!” |
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) | : Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! |
Fizilal-il Kuran | : Ey huzura eren nefis! |
Süleyman Ateş | : Ey huzûra eren nefis! |
Ümit Şimşek | : Ey huzura ermiş olan nefis! |
89/FECR-27 İÇİN ANALİZ
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
1. | yâ eyyetuhâ | : ey |
2. | en nefsu | : nefs |
3. | el mutmainnetu | : mutmain olan, tatmin olan |
**** İslâm; Allah'a teslim olan anlamına gelen bir Arapça kelimedir. Allah'ın bizlere ihsan ettiği dört emanetin de Allah'a teslim edilmesi üzerimize farzdır:
1. TESLİM: Ruhun Allah'a ulaşması
2. TESLİM: fizik bedenin teslimi
3. TESLİM: nefsin teslimi
4. TESLİM: iradenin teslimi
Bu teslimler Allahû Tealâ'ya yakınlık derecelerimizi gösteren 28 basamaklık İslâm merdiveninde yaşanır.
İslâm; 3. basamakta yaşarken ruhumuzu Allah'a ulaştırmayı dilememizle başlar. Allahû Tealâ; "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım." sözünü vermiştir. Öyle ise bu sözün gerçekleşmemesi imkânsızdır.
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe). Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
3. teslim olan nefsin teslimi 2 aşamada gerçekleşir:
1. Nefs Tezkiyesi (7 alt kademede gerçekleşir) 2. Nefs Tasfiyesi (25. basamak)
Ancak bu aşamalardan ilki olan nefs tezkiyesi ruhun Allah'a ulaşmasından evvel basamaklarda gerçekleştiği için Allahû Tealâ'nın verdiği "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım." sözü ve garantisi dahilindedir. Ruhun Allah'a ulaşması ve nefsin tezkiye kademeleri arasında birebir bağ vardır.
Nefs tezkiyesi 7 kademede gerçekleşir, bu 7 kademe aynı zamanda İslâm'ın 15-21. basamaklarına tekabül etmektedir.
1. Nefs-i Emmare (15. basamak)
2. Nefs-i Levvame (16. basamak)
3. Nefs-i Mülhime (17. basamak)
4. Nefs-i Mutmainne (18. basamak)
5. Nefs-i Radiye (19. basamak)
6. Nefs-i Mardiyye (20. basamak)
7. Nefs-i Tezkiye (21. basamak)
Nefs her bir kademe tezkiye olduğunda, ruh Allah'a doğru bir gök katı daha yaklaşır.
Fecr Suresinin 27. âyet-i kerimesi 28 basamaklı İslâm merdiveninin 18. basamağını ve nefs tezkiye kademelerinin dördüncüsünü ihâta eder.
Nefs-i Mutmainne'yi anlatmadan evvel bir hadiseye de ışık tutmak lazımdır:
"Hidayet doğru yoldur" diyen kişiler, aynı zamanda "İslâm'da basamaklar yoktur." diyenlerdir. Bu durumda bu kişilerin nefs tezkiyesi yapmamış oldukları açıktır. Allah'ın ilmine kulakları sağır, gözleri kör ve kalpleri mühürlü olanlar ne yazık ki Allah'ın Kur'ân ile bizlere öğrettiği sonsuz dünya ve ahiret mutluluklarından nasibi olmayanlardır.
Hidayet Allah'a ulaşmaktır. Allah'a yaşarken ruhunu ulaştırmayı dileyen herkesin ruhunu Allah muhakkak Kendisine ulaştırır. Ruhun Allah'a ulaşabilmesi için daha alt basamaklarda nefsin tezkiye edilmesi gerekir. Allah'ın nefslerini tezkiye ettiği bu kişiler "nefs-i mutmainne" makamından muhakkak geçerler. Nefs-i Mutmainne basamağı biz insanlar için gelecek yaşamımızı ferahlatacak bir dönüm noktasıdır:
Nefs-i Mutmainne'ye (tatmin olan nefs) ulaşan bir insan; mutluluk denilen müessesenin sahip olduklarımız veya olmadıklarımıza bağlı olmadığını, sadece Allah ile olan ilişkilerimize bağlı olduğunu kesin olarak öğrenir ve şükrün gerçek lezzetini yaşamaya başlar.
****
18. BASAMAK: NEFS-İ MUTMAİNNENefsin tatmin olduğu, doyduğu devredir. Bu devrede kişi, Allah’ın kendisi için uygun gördüğü herşey ile tatmin olmuştur. Hırs adı verilen nefsin afeti durulmuştur. Eskiden neye sahip olursa olsun gözü doymazken, hep daha fazlasını isterken, nefs artık daha fazlasını istememektedir. Tevekküle ulaşmıştır. Elde ettiklerini yeterli bulmaktadır. Meşru veya gayri meşru ayırımı yapmadan mutlaka tatmine ulaşmak istediği hırslı devreleri nefs artık geride bırakmıştır. Ölçülü ve kontrollüdür. Yani mutmain olmuştur.
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu). Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
Bir çok konularda hırsın hâkimiyeti sona ermiş, ruh hâkim olmuştur. Burada bütünüyle sona eren, sadece nefsteki 19 afetten biri olan hırstır. Hırs, artık o vücut ülkesinde hüküm ferma değildir. Kişi mutmain olmuştur.
64/TEGÂBUN-16: Fettekûllâhe mesteta’tum vesmeû ve etîû ve enfikû hayren li enfusikum, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humul muflihûn(muflihûne). Artık Allah’a karşı gücünüzün yettiği kadar (en üst seviyede) takva sahibi olun. Dinleyin ve itaat edin! Ve kendiniz için hayır olarak infâk edin (verin). Ve kim nefsinin cimriliğinden kendini korursa (sakındırırsa), o taktirde işte onlar; onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir.
Fecr Suresinin 27. âyetinde Allahû Tealâ; “Ey mutmain olan nefs!” diye daha evvellki üç kademeyi aşabilmiş, mutmainneye ulaşmış, mutmain olmayı da tamamlamış, doymuş hale gelmiş bir nefsten ve sonraki iki kademeden bahsetmektedir.
Mutmain olan kişi artık Allâhû Tealâ'dan razı olur. Allah’ın kendisi için tayin ettiği ücret, iş, eş, çocuklar, arkadaşlar, iş çevresi ve diğer çevresi bütün bunlar Allah’ın uygun gördüğü en optimâl kişiler ve uygun sistemlerdir. O zaman buradaki optimâlliğin, en uygun oluşun farkına varacak, Allahû Tealâ'dan razı olmamak için bütün sebepler ortadan kalkacaktır.
****89/FECR-27 ÂYETİNDE HİDAYET NASIL GİZLENMİŞTİR? Öncelikle bir insan üç beden ve serbest irade olmak üzere toplam dört emanete sahip bir varlıktır.
1. FİZİK BEDEN: Allahû Tealâ biz insanların fizik bedenlerini organik bir beden olarak yaratmıştır.
32/SECDE-7: Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.
2. NEFS: Allahû Tealâ, her insana 19 afet ile %100 karanlık ancak tezkiye ve tasfiye olabilir bir nefs dizayn ederek ihsan etmiştir.
91/ŞEMS-7: Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
3. RUH: Allahû Tealâ her insana Kendi ruhundan üfürerek, biz insanoğlunu kâinatın en şerefli mahlûku yapmıştır.
15/HİCR-29: Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!
4. SERBEST İRADE: Her insana kendi seçimini yapabilmesi için serbest irade vermiştir.
76/İNSÂN (DEHR)-3: Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.
HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLERNEFS ve RUH aynı şey değildir!
Nefs; 19 afeti ile insana kötülükler yapmasını emrederken, ruh ise Rabbimizin emrindedir ve insana Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmesini öğütler.
Sayın Celal Yıldırım, Elmalılı (sadeleştirilmiş)(*), Sayın Hasan Basri Çantay Hocalarımız "nefs" ile "ruh" eşleştirmesi yaparak hidayeti gizlemişlerdir.
NEFS ve CAN aynı şey değildir!
Can; Allahû Tealâ'nın organik olan fizik bedenlerimize bahşettiği bir özelliktir.
Sayın Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmet Varol, Bekir Sadak, Diyanet İşleri (eski), İbni Kesir, Şaban Piriş, Suat Yıldırım Hocalarımız "nefs" kelimesine meâllerinde yer vermeyerek "can" kelimesini eklemişler ve hidayeti gizlemişlerdir.
NEFS; insanın 4 emanetinden sadece birisidir.
Sayın Adem Uğur, Ahmet Tekin, Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Muhammed Esed, Yaşar Nuri Öztürk Hocalarımız "nefs" kelimesine meâllerinde yer vermeyerek "insan" kelimesini eklemişler ve hidayeti gizlemişlerdir.
İSLÂM'IN TEMEL KAVRAMLARININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ MEÂLLERNefs-i Mutmainne; tasavvuf ehlinin gerçek mutluluğa erdiği ve tüm dünyevî ni’metlerden koşulsuz tatmin olduğu bir basamaktır, nefs tezkiyesinin 4. kademesidir. "Mutmainne" ve "tatmin" sözcükleri aynı kökten gelmektedir. "Tatmin olan" ile "huzura eren" sözcükleri aynı anlama gelmemektedir.
Sayın Ali Fikri Yavuz, Diyanet İşleri, Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)(*), Fizilal-il Kuran, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek Hocalarımız "tatmin olan (mutmainne)" ifadesine meâllerinde yer vermeyerek "huzura eren" kelimesini eklemişler ve temel İslâm kavramlarından birisi olan nefs tezkiyesini ve nefsin tezkiye kademelerini gizlemişlerdir.
(*) SADELEŞTİRİLMİŞ MEÂL UYARILARIMIZLA İLGİLİ BİR AÇIKLAMABir çok sitemizde, bir çok makalemizde sizleri "sadeleştirilmiş meâller" hakkında uyarıyoruz. "Bir çoğumuzun evinde merhum Elmalılı Hamdi Yazır'ın meâli vardır." diye bir söz söylesek, bu gerçeği yansıtmaz. Çünkü Türkiye'de bir çok kitapçıda satılan ve bir zamanlar gazetelerin kuponlarla dağıttıkları meâllerin 1. sayfaları açtığımızda bir ifade ile karşılaşırız: "SADELEŞTİRİLMİŞ BASKI"!!!
Hemen soralım: Nesi sadeleştirilmiş? Hatta NEDEN, SADELEŞTİRİLMİŞ?
Yanıtı da biz verelim, İslâm'ın temel emirleri sadeleştirilmiştir. Daha da doğrusu HİDAYET GİZLENMİŞTİR! "Hidayet" ve "Sıratı Mustakîm" kelimeler "doğru yol" olarak değiştirilmiş, diğer temel İslâm kavramlarını anlayamayacağımız şekilde değiştirilmesinin, "kibarca" ifade edilen şekli "sadeleştirmektir".
"Sadeleştirilmiş baskı tuzağına dikkat!" diye sizleri uyarırken ne demek istediğimizi Fecr-27'de beraberce görelim:
Elmalılı Hamdi Yazır: Ey o rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne (doğru)
Elmalılı (sadeleştirilmiş): Ey Rabbine itaat eden huzura ermiş ruh,
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2): Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!
**** |
****
|
DOĞRU TERCÜME EDİLMİŞ MEÂLLER
Öncelikle Kur'ân-ı Kerim'in hem kelime hem ruhî lâfzının tam manâsının tercümeler ile verilemiyeceğini belirtmemiz gerekir. Bu yüzden bu başlığa âyetin aslî anlamının korunduğu tüm meâlleri dahil ederek, basit kelime ve cümle kurgusu hatalarını göz önüne almadık inşallah.
|
Ahmed Hulusi | : "Ey Nefs-i Mutmainne (Hakikati yaşamakta tatmine ulaşmış bilinç)!" |
Ali Bulaç | : Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, |
Elmalılı Hamdi Yazır | : Ey o rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne! |
Gültekin Onan | : Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis |
Hayrat Neşriyat | : (Allah, mü’min kuluna ise:) 'Ey nefs-i mutmainne (kâmil bir îman sâhibi olarak huzûra ermiş olan nefis)!' |
İmam İskender Ali Mihr | : Ey mutmain olan nefs! |
Ömer Nasuhi Bilmen | : Ey mutmain olan nefs! |
Ömer Öngüt | : Ey mutmaine olan (huzura eren) nefs! |
Tefhim-ul Kuran | : Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, |
Nefs her bir kademe tezkiye olduğunda ruh, Sıratı Mustakîm'in bir gök katını aşarak Allah'a doğru yolculuğunu (seyr-i sulûk) gerçekleştirecektir.
4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Nefs tezkiyesi 7 kademede gerçekleşir, bu 7 kademe aynı zamanda İslâm'ın 15-21. basamaklarına tekabül etmektedir.
1. Nefs-i Emmare (15. basamak)
2. Nefs-i Levvame (16. basamak)
3. Nefs-i Mülhime (17. basamak)
4. Nefs-i Mutmainne (18. basamak)
5. Nefs-i Radiye (19. basamak)
6. Nefs-i Mardiyye (20. basamak)
7. Nefs-i Tezkiye (21. basamak)
Nefs 7 kademede tezkiye olduğunda; ruh da 7. gök katını aşarak Allah'ın Zat'ına ulaşır, ifnâ olur, yok olur.
15. BASAMAK: NEFS-İ EMMARE (Nefs tezkiyesinin 1. kademesi)
Nefsin emir verebildiği ve verdiği emirlerin fizik vücutta yerine getirildiği, Allah’ın emirlerinin îfa edilmediği, şeytanın tesiriyle nefsin şerr emirlerinin yapıldığı, haram ve helâl mefhumlarının yeterli bir oranda ayrılmadığı, dikkate alınmadığı bir devrededir.
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
Nefs-i Emmare demek, insanın nefsinden emir alması demektir. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim'de namaz kılmayı, oruç tutmayı, zikir yapmayı, nefsini tezkiye etmeyi, ruhunu Allah'a ulaştırmayı ve fizik vücudun Allah’ın kulları arasına kabul edilmesini sağlamayı iradenin de bu yönde güçlendirilmesini emretmektedir.
Allah’ın yasak ettiği fiiller olan kumar oynamakta, içki içmekte, Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (RUHU) kesmekte, şeytana tâbî olmakta sakınca görmeyen bir kişi, Allah’tan emir alan kişi olamaz. Bu insan, Allah’ın emirlerini hiçe sayan, nefsinin emrinde olan bir insandır.
25/FURKÂN-43: E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).
Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?
45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
45/CÂSİYE-24: Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr(dehru), ve mâ lehum bi zâlike min ilm(ilmin), in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).
Ve: “O (hayat), dünya hayatımızdan başka birşey değildir, ölürüz ve diriliriz. Ve bizi dehrden (zamandan) başka birşey helâk edemez.” dediler. Ve onların bu konuda ilimden (nasipleri) yoktur. Onlar sadece zanda bulunurlar.
16. BASAMAK: NEFS-İ LEVVAME
Kişi Nefs-i Emmare’yi geçebilirse Nefs-i Levvame’ye ulaşır.
75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.
Nefs-i Levvame, kişinin pişmanlık duyup günah işlememeye azmettiği halde azminin sık sık kırıldığını farkederek, bu mağlubiyete sebep olan nefsini kınadığı, suçladığı bir devredir. Böyle bir kişi nefsini tezkiye etmek istikametinde büyük bir gayretin sahibi olmuş, büyük ölçüde bunu başarmıştır. Allah’ın emirlerini uzun süredir yapmaktadır. Ancak vukû bulan bir olayda nefsine yenilmiş, nefsi onu yere vurmuştur. “Ey nefs! Ben bu kadar gayretin sahibi iken, sen beni nasıl olup da beklemediğim bir anda yere vurabiliyorsun.” diye nefsini kınamakta arkasından da büyük bir pişmanlığa düşmektedir.
17. BASAMAK: NEFS-İ MÜLHİME
Kişinin Allah’tan ilham almaya başladığı devredir. Bu kademeye varan herkes, Allah’tan mutlaka ilham alır. Ama her kişide bu ilhamı anlama yeteneği farklıdır. Bunun sebebi Allah’ın emirlerine riayette şartlarının farklı şekilde yerine getirilmesidir. Diğer taraftan şeytan kişiye doğrudan tesir edemez. Yakınları vasıtasıyla salike (sulûkta olan, Allah’a doğru yolculuğa çıkıp yükselen) onu idlâle düşürecek telkinler vermeye başlar. İşte MÜRŞİD bu noktada müridine yardımcı olur ve onun şeytandan aldığı ilhamları ayıklar. Allah’tan gelenlere uymasını, şeytandan gelenlere itaat etmemesini emreder. Bu devreye mülhime denir.
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
Takva Allah’ın ilhamıdır. Füccur ise şeytanın ilhamıdır. Allah’ın ilhamı ya takvanın gereği olarak amilüssalihat olarak verilir veya nehyi anil münker olarak verilir. Füccur ise; bunun tamamen tersidir. Takva neleri gerektiriyorsa füccur da tam tersini gerektirir. Allahû Tealâ bir namaz vakti girdi mi ilham ile namaza davet eder. Şeytan ise o namazı kıldırmamak için herşeyi yapar. Allah’ın güzel davetine karşılık iblis, hep Allah’ın güzelliklerinden ayırmak ister. Şeytanın insanın nefsine verdiği ilhamı îfa ettirmemek için müridler gerekeni yapar, Allah’ın emirleri dinlenirse, onların gerekleri yerine getirilirse, kişi bu mülhime kademesini de başarı ile aşar.
18. BASAMAK: NEFS-İ MUTMAİNNE
Nefsin tatmin olduğu, doyduğu devredir. Bu devrede kişi, Allah’ın kendisi için uygun gördüğü herşey ile tatmin olmuştur. Hırs adı verilen nefsin afeti durulmuştur. Eskiden neye sahip olursa olsun gözü doymazken, hep daha fazlasını isterken, nefs artık daha fazlasını istememektedir. Tevekküle ulaşmıştır. Elde ettiklerini yeterli bulmaktadır. Meşru veya gayri meşru ayırımı yapmadan mutlaka tatmine ulaşmak istediği hırslı devreleri nefs artık geride bırakmıştır. Ölçülü ve kontrollüdür. Yani mutmain olmuştur.
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
Bir çok konularda hırsın hâkimiyeti sona ermiş, ruh hâkim olmuştur. Burada bütünüyle sona eren, sadece nefsteki 19 afetten biri olan hırstır. Hırs, artık o vücut ülkesinde hüküm ferma değildir. Kişi mutmain olmuştur.
64/TEGÂBUN-16: Fettekûllâhe mesteta’tum vesmeû ve etîû ve enfikû hayren li enfusikum, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Artık Allah’a karşı gücünüzün yettiği kadar (en üst seviyede) takva sahibi olun. Dinleyin ve itaat edin! Ve kendiniz için hayır olarak infâk edin (verin). Ve kim nefsinin cimriliğinden kendini korursa (sakındırırsa), o taktirde işte onlar; onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir.
Fecr Suresinin 27. âyetinde Allahû Tealâ; “Ey mutmain olan nefs!” diye daha evvellki üç kademeyi aşabilmiş, mutmainneye ulaşmış, mutmain olmayı da tamamlamış, doymuş hale gelmiş bir nefsten ve sonraki iki kademeden bahsetmektedir.
Mutmain olan kişi artık Allâhû Tealâ'dan razı olur. Allah’ın kendisi için tayin ettiği ücret, iş, eş, çocuklar, arkadaşlar, iş çevresi ve diğer çevresi bütün bunlar Allah’ın uygun gördüğü en optimâl kişiler ve uygun sistemlerdir. O zaman buradaki optimâlliğin, en uygun oluşun farkına varacak, Allahû Tealâ'dan razı olmamak için bütün sebepler ortadan kalkacaktır.
19. BASAMAK: NEFS-İ RADİYE
Nefs-i Radiye, nefsin doymuş olması kişiyi RIZA MAKAMINA ulaştırır. Bu devrede nefs, iyi ve kötüyü, hayrı ve şerri, hasenatı ve seyyiâtı ayırt etmeye başlamıştır. Bunlardan hangisi başına gelirse gelsin, olay iyi ve kötü, zararlı ve faydalı diye ayırabildiği halde, başına geleni tevekkülle kabul eder. Allah’ın o olayın başına gelmesinde oynadığı rolü iyi değerlendirir. Her olay, ya Allah öyle olmasını istedi ve takdir ettiği için veya öyle olmasına müsaade ettiği için, belli bir tarzda cereyan eder. Üçüncü bir alternatif yoktur. Allah dileseydi olayı değiştirir, başka bir tarzda başımıza gelmesini sağlardı. Ama ya öyle takdir etmiş veya müdahale etmemiş ve olay o tarzda oluşmuştur.
Bir olayın Allah’ın iradesiyle vücuda gelmesi KADER; insanın iradesiyle oluşması ise KAZA'dır. Neticede ister kaza, ister kader olsun her olayda Allah’ın müsadesi vardır. Allah haberdardır.
Kişi, her olayın en azından Allah’ın müsaade etmesi ile gerçekleştiğini bilir ve kendi seviyesindeki ölçülere göre olay kötü de olsa nefsinin itirazını bastırarak razı olur. Burada, hem olayın kötü veya zararlı oluşu kanaatine varılır, hem de tevekkül edilerek razı olunur. İtiraz ve isyan yoktur. Bu sebeple bu makama RIZA MAKAMI denir, RAZİYE denir.
89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
20. BASAMAK: NEFS-İ MARDİYYE
Kim Allah’tan razı olursa, Allah da ondan razı olur. Nefsin, Allah’ın rızasını kazandığı bu devreye Mardiyye devresi denir.
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
Madem ki, Allahû Tealâ herşeyin en uygununu insana ihsan etmiştir, o zaman herşey için Allahû Tealâ'dan razı olunur. O kişi bilecektir ki, Allah’tan razı olduğu anda Allah da ondan razı olmuştur. Her ne kadar tezkiye kademelerinde Allahû Tealâ; “Ey kulum! Biz senden razı olduk, sen de Biz'den razı oldun mu?” diye sual sorarsa da bu sadece kulu onore etmek içindir. Allahû Tealâ Kendisi razı olmuştur ve kulunun da ondan razı olduğunu bilmektedir. Ama yine de ona onur vermek için böyle bir suali sorabilir. Allah’tan razı olmayan bir kişiye bu sual sorulmaz.
21. BASAMAK: NEFS-İ TEZKİYE
Nefs, Allah’ın rızasını kazandıktan sonra temizlenmenin son aşamasına gelir. Tezkiye, nefsin kontrol altına alınması, temizlenmesi demektir.
35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
Tezkiye olmak, Allah'a varmak, dönmek için bir vasıtadır. Kimse bu dünya hayatını yaşarken tezkiye olmadan, nefsini tezkiye etmeden Allah'a vasıl olamaz, dönemez. Onun için Allahû Tealâ tezkiyeyi kurtuluş anlamında kullanmaktadır.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
İnsan bu yedi kademede nefsini tezkiye ederse ruh da Allah’a 7 gök katını aşarak ulaşır. Fizik vücut da Allah’ın kulları arasına girmeye hak kazanır.
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
D. NEFS TEZKİYESİ AÇISINDAN SONUÇ
1. Allahû Tealâ; "Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım" sözünü ve garantisini vermiştir.
29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Bir kişi Allah'a ulaşmayı dilediğinde Allah ona;