****
|
HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLER
Yukarıdaki başlık Bakara Suresinin 159. âyetinde "hidayeti gizleyenler" ifadesinden esinlenerek verilmiştir. Hidayetin, insan ruhunun yaşarken Allah'a ulaştırılması olduğu (1. teslim) ve diğer teslimlerin (toplam 4 teslim) gizlenmesi, İblisin bugün ülkemizi de içine alan İslâm Coğrafyasındaki en büyük tuzağıdır. Hidayetin gizlenmesi; tüm insanlığı ebedî cehennem hayatına sürüklediği için Allah'a îmân eden herkesin, yegâne kurtuluş kapısı olan hidayeti muhakkak öğrenmeleri ve dilemeleri gerekmektedir. Bu yazı dizimizde bu paragrafta gördüğünüz tüm ifadeler birer birer âyetlerle ispat edilecektir.
|
Adem Uğur | : Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir. |
Ahmet Tekin | : O, yüce sıfatlarla muttasıf, mahlûkata benzemekten münezzeh olan, Arş’ın, sınırsız kudret ve iktidar makamının sahibi Allah, hesapların görüleceği buluşma gününün, kıyametin dehşetini haber vermek için, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kullarından bazılarına, var ettiği, koruduğu aslî düzenin bir bölümü olan, tabiî, dinî, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni içeren, ihya eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran vahyi, Kur’ân’ı indiriyor. |
Ali Fikri Yavuz | : O dereceleri yükselten arşın sahibi (Allah, mahlûkatın birbirine kavuşacağı) kıyamet gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine (Hz. Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’a), kendi emrinden vahy indiriyor. |
Bekir Sadak | : Ars sahibi, varliklarin en yucesi olan Allah, kavusma gununu ihtar etmek icin kullarindan diledigine emriyle vahyi indirir. |
Celal Yıldırım | : Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi, (insanları) kavuşma gününe karşı uyarmak için emrinden olan ruhu (vahyi) kullarından dilediğinin kalbine indirir. |
Diyanet İşleri | : O, dereceleri hakkıyla yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. |
Diyanet İşleri (eski) | : Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir. |
Diyanet Vakfi | : Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir. |
Edip Yüksel | : Dereceleri Yükselten, Yönetim Sahibi. Buluşma gününe karşı uyarsın diye kullarından dilediğine, emirlerini içeren vahyini indirir. |
Elmalılı (sadeleştirilmiş) | : O dereceleri yüksek Arş'ın sahibi (Allah), buluşma gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine emrinde ruh (melek) indirip vahy veriyor. |
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) | : O dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (melek) indiriyor. |
Fizilal-il Kuran | : Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir. |
Gültekin Onan | : Dereceleri yükselten arşın sahibi (Tanrı), 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp korkutmak için, kendi buyruğundan olan ruhu kullarından dilediğine indirir. |
Hasan Basri Çantay | : Sıfatları yüce, arşın saahibi (Allah, insanları) o kavuşma günü ile korkutmak için, kendi emrinden olan vahyi kullarından kimi dilerse ona ilkaa eder. |
Hayrat Neşriyat | : (O, ihlâslı kullarının) dereceleri(ni) hakkıyla yükseltendir, Arşın sâhibidir. Karşılaşma günü ile korkutmak için, kendi emrinden olan rûhu (vahyi), kullarından dilediği kimseye ilka eder (indirir). |
Muhammed Esed | : O, bütün (varlık) derecelerinin en yücesi olarak kudret tahtına kurulmuştur. O, Kendi iradesiyle kullarından dilediğine vahiy indirir ki (bütün insanları) O'na kavuşacakları Gün(ün gelip çatacağı) konusunda uyarsın; |
Ömer Nasuhi Bilmen | : Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi olan Allah Teâlâ, kendi emrinden olan vahyi, kullarından dilediğine ilkâ buyurur ki, kavuşulacak gün ile korkutulmakta bulunsun. |
Şaban Piriş | : Dereceleri yükselten Arş’ın, otoritenin sahibidir. Emrindeki vahyi, kullarından dilediğine indirir. Buluşma gününü hatırlatmak için... |
****
|
ÂYETİN ANLAMININ DEĞİŞTİRİLDİĞİ DİĞER BAZI MEÂL HATALARI
Bu kategorideki Meâl hataları hatanın türüne göre bazen çok önemli olabilmekle beraber, bazen de asıl olan anlatımın içerisinde yanlış anlaşılmalara yol açan hatalardır. Bu kategoriye dahil edilmiş tüm hatalarda; hatanın derecesini anlayabilmek adına muhakkak "analiz" bölümündeki ilgili bölümü okuyunuz.
|
Abdulbaki Gölpınarlı | : Dostlarının derecelerini yüceltir, arşın sâhibidir; kavuşma gününden korkutmak için kullarından dilediğine Rûh'u, emriyle indirir. |
Ahmet Varol | : (O) dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi, buluşma günüyle uyarması için kullarından dilediğine emrinden olan Ruh'u indirir. |
Ali Bulaç | : Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp korkutmak için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | : O dereceleri yüksek, Arşın sahibi telâkıy gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine ruh indiriyor |
İbni Kesir | : Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, karşılaşma gününden korkutmak için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir. |
Ömer Öngüt | : Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah, kavuşma gününün dehşetini haber vermek için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir. |
Suat Yıldırım | : O, dereceleri yükselten, arş sahibi olan Allah, o büyük buluşma gününün dehşetini haber vermek için, kullarından dilediğine emrini tebliğ için rûhu indirir. |
Süleyman Ateş | : (O,) Dereceleri yükselten; Arş'ın sâhibi (Allâh), buluşma gününe karşı uyarmak için, emrinden olan ruhu, kullarından dilediğine indirir. |
Tefhim-ul Kuran | : Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), (ahiretteki) 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp korkutmak için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir. |
Ümit Şimşek | : Dereceleri yükselten ve Arş'ın sahibi olan Allah, kendi emrinden olan ruhu, kavuşma günü hakkında insanları uyarması için kullarından dilediğine indirir. |
Yaşar Nuri Öztürk | : O Refî'dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Rûh'u kullarından dilediğine indirir. |
40/MU'MİN-15 İÇİN ANALİZ
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ
Refîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
1. | refîu ed derecâti | : dereceleri yükselten |
2. | zû el arşi | : arşın sahibi |
3. | yulkî | : ilka eder, ulaştırır |
4. | er rûha | : ruh |
5. | min | : den |
6. | emri-hi | : onun emri |
7. | alâ men | : kimseye |
8. | yeşâu | : diler, diliyor, dilediği |
9. | min | : den |
10. | ibâdi-hi | : onun kulları |
11. | li yunzire | : uyarması için, haber vermesi için |
12. | yevme et telâkı | : Allah'a mülâki olma (ulaşma) günü |
**** 14 ASIR SONRA BUGÜN, DÎNDE SON DERECE ÜRKÜTÜCÜ VE CAN YAKAN BİR TABLOYLA KARŞI KARŞIYAYIZ!
İşte kâbusane bir ilim fukaralığı...
Allah’tan uzak bir dîn anlayışı, İslâm âlemini öylesine mahva sürüklemiş ki, dîni öğretmekle vazifeli olanlar Kur’ân-ı Kerim yerine el yazması kitaplarla amel etmekte...
Allah katında yetkinlikleri olmayan insanların ortaya koyduğu ve de korkunç bir yanlışlıklar dizisini içeren meal tercümeleri, İslâm dünyasını topyekûn cehennem karanlığına sürüklemekte...
Nereden mi biliyoruz?
BİLİYORUZ ÇÜNKÜ;
Bütün o meal tercümelerini teker teker ele aldık ve inceledik… Ne mi gördük? Korkunç bir tablo...
Sevgili kardeşlerimiz! İçinde bulunduğumuz asırda ne yazık ki KUR’ÂN-I KERİM UNUTTURULMUŞ...
İslam âlemi topyekûn cehenneme sürükleniyor çünkü;
Ülkemizdeki bütün meal tercümelerinde HİDAYET ve hidayete yönelik bütün ayetlerin üzeri kurnazca örtülmüş...
İslam âlemi topyekûn cehenneme sürükleniyor çünkü;
Bugünün dîn öğreticileri, 7 safha 4 teslimden oluşan Kur’ân’daki İslâm’ı İslâm’ın 5 şartına indirgeyerek insanların kurtuluş yolunu tamamen kapamış.
İslam âlemi topyekûn cehenneme sürükleniyor çünkü;
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesinin yaşadığı İslâm bir harabeye döndürülmüş...
SİZLERİ DEFAATLE UYARDIK UYARMAYA DA DEVAM EDİYORUZ!!!?
Bugünkü İslâm tatbikatında, Allah’ın bütün insanlık için vaaz ettiği hedef emirler; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a TESLİMİ YOK sevgili kardeşlerimiz!!!
Mürşide tâbiiyet YOK!
Zikir YOK!
Nefs tezkiyesi ve tasfiyesi YOK...
NEFSİN TESLİMİ YOK!
Kaldı ki nefsin tezkiyesi yoksa FELAHA ERMEK DE YOK!!!
87/A'LÂ-14: Kad efleha men tezekkâ. Nefsini tezkiye eden kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
87/A'LÂ-15: Ve zekeresme rabbihî fe sallâ. Ve (o nefsini tezkiye eden) Rabbinin İsmi’ni zikretti ve de namaz kıldı.
Allah’a sırasıyla ruhun, fizik bedenin, nefsin ve iradenin teslimi YOK!
YOK, YOK, YOK!!!
Hani dinimizin adı İslâm, yani Türkçe adıyla Teslim Dînî ya, TESLİMLER YOK, ÖYLEYSE DÎN DE YOK!
İslâm’ın sadece adı kalmış dillerde, kalplere yazılan îmân yok!
Kendilerinden öncekilerin hazırladığı mealleri eksiltmek ya da kendi yorumlarını ilâve etmek suretiyle meal çıkarma cüretini gösteren ZAVALLI MÜTERCİMLER!
Siz ne yaptığınızın FARKINDA MISINIZ? Sizler bile isteye kendini ateşe atıyorsunuz. YETMEZ! Milyonlarca insanın vebalini de omuzlarınıza alıyorsunuz…
Unutmayınız ki bu seçim sizin!
Ya hak ile olursunuz ya da batılla... Ya Allah ilesiniz ya da şeytanla...
DAHA NE KADAR BU ALDANIŞA VE ALDATMAYA DEVAM EDECEKSİNİZ?
Kur’ân-ı Kerim’i hidayetle okumaktan bîhaber olan sizler, Allahû Tealâ’nın âyetlerindeki sırrı idrak etmekten böylesine acizken, nasıl oluyor da bir meal hazırlama cüreti buluyorsunuz kendinizde?
Daimî zikre ulaştınız mı? Ruhunuzu, fizik vücudunuzu ve nefsinizi… Yetmez, iradenizi Allah’a teslim ettiniz mi? Bir âyetin tevilini yapabilmek için en alt seviyede ulûl’elbab olmanız gerektiğini bilmiyorsunuz DEĞİL Mİ?
Ne o; yoksa siz hiç biriniz ULÛL’ELBAB olmadığınız için mi yalanlıyorsunuz, Allah’ın ilmini Allah’tan alanları?
Görmüyor musunuz ey zavallı kardeşlerimiz! Sizler, Kur’ân gerçeklerine karşı çıktığınız cihetle şeytanın ordusunda birer uşak durumdasınız.
|
Biz size söyleyelim: Mu’min-15, Allah’a ulaşmayı dileyerek 12 ihsanla mürşidine tâbî olanlara verilen ni’metleri müjdeleyen bir muhteşem âyettir. |
Devrin imamının sırrı da mürşide tâbiiyetin sonucu da kişinin Allah’tan aldığı ni’metler de bu âyet-i kerimenin muhtevası içindedir.
Ama siz GÖRMÜYORSUNUZ? GÖREMİYORSUNUZ...
Bir defa daha altını çizerek ifade etmek istiyoruz ki; Mu’min-15 Allah’a ulaşmayı dileyenler için bir müjde ve bir hediyeler silsilesidir.
Ne diyor, ne diyor Mu’min-15: “Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah” diyor...
Allah kimlerin derecelerini yükseltir soruyoruz sizlere...
Dikkat edin! Ne diyor, ne diyor? “Allah'a ulaşma gününün geldiğini ihtar etmek üzere...”
Ne diyor, ne diyor? “Allah'a ulaşma gününün geldiğini ihtar etmek üzere emrinden bir ruh ulaştırır.”
Simdi soruyoruz sizlere;
Bu ruh kimin ruhudur? Peki ya kime neyi ihtar ediyor?
Acaba gerçekten de Allahû Tealâ’nın bu âyette bahsettiği ruh, bazılarınızın meallerinde ifade ettiği gibi Cebrail (A.S)’ın ruhu mudur? Yoksa içlerinizden bazılarınızın iddia ettiği gibi Allahû Tealâ burada ruhtan degil de vahiyden mi bahsediyor?
Bu kadar çelişki, bu kadar yanlış iç içe olur mu ey sevgili kardeşlerimiz?
YETMEDİ Mİ BU İLİM FUKARALIĞI?
ARTIK AÇIN KULAKLARINIZI...
GÖZLERİNİZİ AÇIN EY EMANİYE İLMİN KOPYACILIĞINI YAPAN BİÇARE DİN ÖĞRETİCİLERİ...
Size HAK İLMİ KUR’ÂN’DAN ANLATANIN SESİNİ İŞİTİN ARTIK...
Gelin size o el yazması kitapların batağına saplanarak aslından uzaklaştırdığınız bir âyetin daha gerçek ruhunu KUR’ÂN ÂYETLERİYLE BİZ İSPATLAYALIM
***
40/MU'MİN-15: Refîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün
geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
Mu’min Suresinin 15.âyet-i kerimesi de hidayeti bütünüyle muhtevasında barındıran, aynı zamanda Allah’a ulaşmayı dileyerek 12 ihsanla mürşidine tâbî olanlara, Allahû Tealâ’nın verdiği ni’metleri müjdeleyen muazzam bir ayet-i kerimedir. Bütün hidayet ayetlerinde olduğu gibi hayatî öneme haiz olmasına rağmen Mu’min-15 de günümüz dîn öğretisinde üzeri örtülerek ne yazık ki aslî mânâsından uzaklaştırılmıştır.
Bu âyet-i kerimenin ruhunu anlamak da ancak Kur’ân’daki hidayeti yerli yerine oturtmakla mümkündür. Allahû Tealâ bu âyet-i kerimede de açık ve net olarak Allah’a ulaşma kavramından ve Allah’a ulaşmayı dileyerek mürşide tâbî olanların başlarının üzerine gelen devrin imamının ruhundan söz etmektedir.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse sadece ve sadece onlar 12 ihsanla Allah’ın kendileri için seçtiği mürşide tâbî olurlar ve tâbiiyetle beraber Allah’tan mutlak surette 7 tane de nimet alırlar.
VE İŞTE SIR:
Sıratı Mustakîm üzere olanlar, Allah’a ulaşmayı dileyerek 12 ihsanla mürşidine tâbî olanlardır. Kim 12 ihsanlar mürşidine tâbî olursa MU’MİN-15’e göre DEVRİN İMAMININ RUHU o kişinin başının üzerine gelir yerleşir ve kişiye bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşma gününün geldiğini haber verir.
YETMEZ! Kişi o güne kadar işlediği her sevaba karşılık Allahû Tealâ’dan 1’e karşılık 10 derece alırken, mürşide tâbiiyetten sonra kişinin derecat sistemi, 1’e 100’den 1’e 700’e kadar artarak devam eder. İşte Allahû Tealâ’nın “Dereceleri artıran ve arşın sahibi olan Allah” demekten muradı budur. Kişinin ruhu gök katlarında yol aldıkça derecat sistemi de 7 gök katında her gök katına paralel bir şekilde artış gösterir (100, 200,..... 700).
İşte Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi, Allah’a ulaşmayı dileyenler için bu 7 ni’metten üçünü birden müjdelemektedir. Bu ni’metlerden birincisi devrin imamının ruhunun gelip kişinin başının üzerine yerleşmesidir. İkincisi devrin imamının ruhunun o kişinin ruhuna Allah’a ulaşma gününün geldiğini ihtar etmesi ve ruhun Allah’a doğru yola çıkmasıdır. Üçüncüsü ise ruhun gök katlarındaki yolculuğuna paralel olarak kişinin derecat sisteminin değişmesidir.
40/MU'MİN-15: Refîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün
geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
Devrin imamının ruhu kişinin ruhuna: “Vücudu terk et. Senin Allah’a ulaşma günün geldi. Senin yerine görevi ben devraldım.” der. Ve bunun üzerine kişinin ruhu vücudu terk ederek Sıratı Mustakîm üzerinden seyr-i sülûk adı verilen bir yolculukla Allah’a doğru yola çıkar. Artık o kişinin Allah’a ulaşmak üzere yola çıkan ruhunun görevini kişinin başının üzerine yerleşen devrin imamının ruhu almıştır.
78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben). O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben). İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
Ruhun Hakka ulaşmak üzere yola çıktığı gün, hak günüdür. Dileyen kişi kendisini Allah’a ulaştıracak olan Sıratı Mustakîm’i yol ittihaz etmiştir. Ve yolun sonunda Allah’ın Zat’ı o kişinin ruhuna meab olur, sığınak olur.
İNSANDA BİR EMANET OLARAK BULUNAN RUHUN, KİŞİ YAŞARKEN ALLAH’A ULAŞMASI; 1. HİDAYETTİR
Ezelî ve ebedî tek dîn olan babamız Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin (Arapça adıyla İslâm) temeli hidayettir. Hidayet yoksa dîn de yoktur. Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de 7 safhada yaşanan, 4 ayrı hidayet dizayn etmiştir.
Kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesiyle başlayan manevî tekâmül 7 safhada gerçekleşir.
- Allah’a ulaşmayı dilemek
- Mürşide tâbiiyet
- Ruhun Allah’a ulaşması (1.teslim)
- Fizik vücudun Allah’a teslimi (2.teslim)
- Nefsin Allah’a teslimi (3.teslim
- İrşad olmak
- İradenin Allah’a teslimi (4.teslim)
Allah’ın 7’li sistemi, bütün standartlar içinde geçerlidir. 7 rakamı Kur’ân’ın temelini teşkil etmektedir: 7 kat gökler, 7 kat yerler, 7 kat cehennem, 7 kat cennet...
İşte bu 7 safha ve 4 teslimden oluşan İslâm skalası, Kur’ân-ı Kerim’in bütününü ihata eder. Bu teslimlerin her biri ayrı ayrı hidayetlerdir; Ruhun hidayeti, fizik bedenin hidayeti, nefsin hidayeti ve iradenin hidayeti. Bu bütünü yaşamanın olmazsa olmaz şartı ise mutlak surette hidayete adım atmak, yani ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de hidayetin tarifini açık ve net olarak ifade etmiştir:
Hidayet Allah’a ulaşmaktır!
3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun). Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de
hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a
ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .
Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların
hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost
ve bir yardımcı yoktur.
Hidayete adım atmak, mutlak surette Allah’a ulaşmayı dilemekle gerçekleşir. Kişiyi şeytana kul olmaktan kurtaran bu dilek, Allah’a yönelmeyi ifade eder ve hepimizin üzerine farz kılınmıştır.
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Kim Allah’a münîb olmuşsa, Allah’a ulaşmayı dilerse onlar kurtuluşa erenlerdir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişinin gideceği yer, Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyet-i kerimelerine göre ne yazık ki CEHENNEMDİR.
İşte bu hazin sonu çok iyi bilen şeytan, bütün insanlığı kendisiyle birlikte cehenneme mahkûm etmek üzere İslâm âlemine hidayeti doğru yol olarak dayatmış, yetmez kabul ettirmiş ve buna inandırmıştır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in ardından, unutturulduğu cihetle İslâm’ın asırlardır kanayan yarası olan hidayet kavramı, beraberinde kurtuluşa yönelik bütün ayetlerin de gizlenmesi sonucunu doğurmuştur.
OYSA Kİ Allah’ın daveti sadece ZAT'INADIR.
13/RA'D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilâl mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıhî, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin). Hakkın daveti O’nadır (Kendisinedir, Allah’adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette
olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin). Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, cennetle müjdelenmiştir.
Kişi hidayeti dilemedikçe, dalâletten kurtulmuş değildir. Allahû Tealâ sonsuz bir sevgiyle yarattığı insanın kurtuluşunu, kişinin kalbi bir dilekle Allah’a ulaşmayı dilemesine bağlamış ve bu dileği bütün insanların üzerine farz kılmıştır.
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi). Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin. Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.
Allah, Allah’a ulaşmayı dileyen herkesi Kendisine ulaştıracağına dair söz vermiştir.
29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu). Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe). Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Allah kimi Kendi Zat’ına erdirmişse o kişi hidayete ermiştir.
Her kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ o kişiyi mutlaka kendisine ulaştıracağını müjdelemekte, Kehf-17’de ise Zat’ına ulaştırdığı kişinin hidayete erenlerden olduğunu dile getirmektedir.
18/KEHF-17: Ve terâş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minhu, zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden). Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Evliya Allah dostları demektir. Kişi daha Allah’a ulaşmayı dilediği anda Allah’ın velisi (dostu) olmuştur. Ruhunu Allah’a ulaşan kişi ise artık ermiş evliya olmuştur.
- Nesi ermiş? Ruhu ermiş.
- Nereye ermiş? Allah’a ermiş.
Allah’a ulaşmanın yegâne yolu Sıratı Mustakîm üzerinde olmaktır.
Sözlük anlamı itibariyle sırat; yol, mustakîm ise istikamet üzere olan demektir. Allahû Tealâ Hicr Suresinin 41.âyet-i kerimesinde Sıratı Mustakîm’in Allah’a istikametlenmiş yol olduğunu açıkça ifade etmektedir.
15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun). Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
Bu dünya hayatında Allah’a ulaşmayı dileyerek ihsanla Allah’ın kendisi için seçtiği mürşide tâbî olan kişinin ruhu, Sıratı Mustakîm üzerinden seyr-i sulûk adı verilen bir yolculukla Allah’a ulaşacaktır.
Allah’ın dizaynı açık ve kesindir. Ancak Âdem (A.S)’a secde etmediği cihetle huzurdan kovulan İblis, insanoğlunu Sıratı Mustakîm’den saptıracağını vaad etmiş ve bu vaadini ne yazık ki gerçekleştirmiştir (Araf 11-17)
7/A'RÂF-11: Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne). Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.
7/A'RÂF-12: Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuke, kâle ene hayrun minhu, halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin). (Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım,beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.
7/A'RÂF-13: Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn(sâgirîne). (Allahû Tealâ): “Öyleyse oradan in! Artık orada senin kibirlenmen olmaz. Hemen oradan çık. Muhakkak ki, sen alçaklardansın.” buyurdu.
7/A'RÂF-14: Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne). (Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.
7/A'RÂF-15: Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne). (Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.
7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme). (İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne). Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Bugün İslâm dîninin mensupları Allah’a ulaşmayı dilemekle başlayan hidayeti de, insan ruhunu Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’i de unutmuşlar, sadece İslâm’ın 5 şartına dayalı ve kurtuluşa ulaştırması mümkün olmayan bir dîn tatbikatının içerisine girmişlerdir. Oysaki dîn ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a tesliminden ibarettir. Ve Allah’a ulaşmayı dilemek yoksa, 7 safha 4 teslimin yaşanması söz konusu bile değildir.
Kim Allah’a sarılmayı dilerse Allah sadece onları Sıratı Mustakîm’ine ulaştıracaktır.
4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
22/HACC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ilme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
Mu’min Suresinin 15. âyeti kerimesi Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin mürşidine ulaşarak tövbe etmesini ve devrin imamının ruhunun gelerek o kişinin ruhunun Allah’a ulaşma gününün geldiğini ihtar etmesini ve kişinin ruhunun Allah’a ulaşmak üzere Sıratı Mustakîm’e ulaşmasını anlatmaktadır.
40/MU'MİN-15: Refîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün
geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
****40/MU'MİN-15 ÂYETİNDE HİDAYET NASIL GİZLENMİŞTİR? MU'MİN SURESİNİN 15. ÂYETİNDE TOPLAM 18 MEÂLDE HİDAYET GİZLENMİŞTİR
Mu'min suresinin 15. âyeti kerimesinde "yulkır rûha min emrihî: emrinden bir ruh ulaştırır" ifadesi açık olarak yer almıştır.
Sayın Hocalarımız Adem Uğur, Ahmet Tekin, Ali Fikri Yavuz, Bekir Sadak, Diyanet İşleri, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Fizilal-il Kuran, Gültekin Onan, Hasan Basri Çantay, Hayrat Neşriyat, Muhammed Esed, Ömer Nasuhi Bilmen, Şaban Piriş'e sormak zorunda olduğumuz bir soru var:
Allah'ın âyetlerinden bir kelimeyi (rûha: ruh) çıkararak, âyetin aslında olmayan bir kelimeyi (vahiy) meâlinize eklerken, gerçekten hiç mi Allah'tan korkmuyorsunuz?
2/BAKARA-174: İnnellezîne yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî butûnihim illen nâre ve lâ yukellimuhumullâhu yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun elîm(elîmun). Muhakkak ki onlar, Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şeyleri gizlerler ve onu az bir bedelle satarlar. İşte onların yedikleri (bu rüşvet), karınlarında ateşten başka bir şey olmaz. Ve kıyâmet günü Allah, onlarla konuşmayacak ve onları tezkiye de etmeyecek (temize de çıkarılmayacaklar). Ve onlar için elîm bir azap vardır.
İçinizden sağ olanları bir kez daha Allah'ın huzurunda tövbeye ve vebâlini aldığınız milyonlarca kişiden özür dilemeye davet ediyoruz.****
Onlarca raporumuzda söylemekten dilimizde tüy bitti ama bu âyette de değinmeden geçemeyeceğiz.
SADELEŞTİRİLMİŞ BASKI SAHTEKARLIĞININ FARKINDA MISINIZ?Türkiye'de istatistiksel olarak toplumun çoğunluğu tarafından en çok itibar gören Kur'ân Meâli merhum Elmalılı Hamdi Yazır meâlidir ve bu sebeple bugüne kadar en çok satılmış Kur'ân Meâli konumundadır. Ancak, bu bilgi kâğıt üzerinde tasdik edilen bir bilgi olsa dahi aslında dinimiz üzerinde oynanan en büyük sahtekarlığın maskelenmesinden başka bir şey değildir.
Türkiye'de en çok satılan Kur'ân Meâli'nin kapağında Elmalılı Hamdi Yazır yazıyor olsa da içinde yer alan meâl merhuma ait değildir!!!Eğer siz de evinizde Elmalılı'ya ait bir Kur'ân Meâli olduğunu zannediyorsanız, elinizdeki Kur'ân Meâli'nin Elmalılı Hamdi Yazır'a ait olmadığını hemen Mu'min Suresinin 15. âyeti kerimesini açarak siz de görebilirsiniz.
40/Mu'min-15
Elmalılı Hamdi Yazır: O dereceleri yüksek, Arşın sahibi telâkıy gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine ruh indiriyor.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 1) : O dereceleri yüksek Arş'ın sahibi (Allah), buluşma gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine emrinde ruh (melek) indirip vahy veriyor.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : O dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (melek) indiriyor.
Her iki sahtekar da "ruh" kelimesini anlayamayacağımız(!) için mi melek olarak açıklama gereği duymuştur? 1 no'lu sahtekar Elmalılı'nın hangi kelimesini "vahy vermek" olarak sadeleştirmiş?
Acaba başka bir kişinin ismini kullanarak meâl çıkaran bu sahtekarlar ruh ve nefsten bahsedilen diğer âyetlerin meâlinde de bizlerin daha iyi anlaması için bazı sadeleştirmeler yapmış mıdır?
89/FECR-27 ÂYETİNDEKİ SADELEŞTİRİLMİŞ MEÂL SAHTEKARLIĞINI HATIRLAYALIM:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu). Ey mutmain olan nefs!
Elmalılı Hamdi Yazır: Ey o rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne (doğru)
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 1) : Ey Rabbine itaat eden huzura ermiş ruh,
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!
****
Kısacası sorulacak o kadar çok soru, söylenecek o kadar çok söz var ama bu sahtekarların bu soruların cevabını ne sizlere, ne de Allah'a veremeyecekleri su götürmemektedir.
Çok geçmeden bu gaflet uykusundan hepimiz uyanmalı ve bu sahtekarların hükümranlığına dur demek için vakit kaybetmemeliyiz.
**** |
****
|
DOĞRU TERCÜME EDİLMİŞ MEÂLLER
Öncelikle Kur'ân-ı Kerim'in hem kelime hem ruhî lâfzının tam manâsının tercümeler ile verilemiyeceğini belirtmemiz gerekir. Bu yüzden bu başlığa âyetin aslî anlamının korunduğu tüm meâlleri dahil ederek, basit kelime ve cümle kurgusu hatalarını göz önüne almadık inşallah.
|
İmam İskender Ali Mihr | : Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır. |