Yazdır | Yazıcı modundan çık

23/MU'MİNÛN-103 ÂYETİ İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).



****

HİDAYETİN GİZLENDİĞİ MEÂLLER
Yukarıdaki başlık Bakara Suresinin 159. âyetinde "hidayeti gizleyenler" ifadesinden esinlenerek verilmiştir. Hidayetin, insan ruhunun yaşarken Allah'a ulaştırılması olduğu (1. teslim) ve diğer teslimlerin (toplam 4 teslim) gizlenmesi, İblisin bugün ülkemizi de içine alan İslâm Coğrafyasındaki en büyük tuzağıdır. Hidayetin gizlenmesi; tüm insanlığı ebedî cehennem hayatına sürüklediği için Allah'a îmân eden herkesin, yegâne kurtuluş kapısı olan hidayeti muhakkak öğrenmeleri ve dilemeleri gerekmektedir. Bu yazı dizimizde bu paragrafta gördüğünüz tüm ifadeler birer birer âyetlerle ispat edilecektir.


Elmalılı Hamdi Yazır: Her kimin de tartıları yeğni gelirse işte onlar kendilerine yazık edenler, Cehennemde kalanlardır
Elmalılı (sadeleştirilmiş): Her kimin de tartıları yeğni (hafif) gelirse, işte onlar kendilerine yazık edenler ve cehennemde kalacaklardır.
Muhammed Esed: Ama tartıda hafif çekenlere gelince; işte, cehennemde yerleşip kalmak üzere kendi kendilerine yazık edenler de böyleleridir;

23/MU'MİNÛN-103 İÇİN ANALİZ

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).

1.ve men: ve kim
2.haffet: hafif geldi
3.mevâzînu-hu: onun mizanı, tartıları
4.fe: o zaman
5.ulâike: işte onlar
6.ellezîne: o kimseler, onlar ki
7.hasirû: hüsrana düştüler
8.enfuse-hum: onların nefsleri
9.fî cehenneme: cehennemin içinde, cehennemde
10.hâlidûne: ebediyyen kalacak olanlar

 

****

EBCED HESABIYLA CENNETE GEÇMEDEN EVVEL GÜNAHLARIMIZIN KARŞILIĞINI ÖDEMEK İÇİN CEHENNEMDE KAÇ YIL(GÜN) YANACAĞIZ?

Bizim sevgili dîn adamlarımız üçe ayrılırlar. 1. Şıracı dîn adamlarımız, 2. Bozacı dîn adamlarımız, 3. Allah'tan korkan dîn adamlarımız

Kısaca her birini tanımlamak gerekirse;

1. Şıracılar; dünyevî çıkarlar için Kur'ân meâli hazırlayan, bunu yaparken âyetlerin anlamlarını meâllerinde değiştirmekten çekince duymayan dîn adamlarımızdır. Hidayeti gizleyenler raporları ile bu dîn adamlarımız hakkında hepimiz belli ölçüde fikir sahibi olmuş durumdayız.

2. Bozacılar: Kur'ân meali hazırlamamış, ancak çeşitli kitaplar yazmış ve bunları pazarlamak için televizyonlarda bolca boy gösteren güzide dîn adamlarımızdır. Sorulan her 3 sorudan birisine muhakkak "falanca kitabımızda bu konuya değinmiştik" diyerek söze başladıkları anda, onları tanırsınız.

3. Allah'tan korkanlar: Sakın onlar yok zannetmeyin, hamdolsun ki hâlâ varlar. Genelde İlâhiyat Fakültelerimizde öğretim görevlisi olan bu dîn adamlarımız "Tasavvuf" derslerinde evliyaların hayatlarını anlatmakta, örneğin Yunus Emre'nin Allah'a duyduğu aşkı dile getirmektedirler. Onları pek tanımamamızın nedeni, spekülasyonlardan uzak bir yaşama sahip oldukları için genelde "reyting" alamamalarındandır.

Şimdi diyeceksiniz ki "cehennemde ne kadar süre kalacağımız" sorusu ile "şıracının şahidi bozacı" atasözümüz arasındaki bağ nedir? Hemen açıklayalım:

Şıracı ve bozacı dîn adamlarımızın her birisi birbirlerinin yanlışlarını bilirler, ancak ortak çıkarları nedeniyle birbirlerinin anlattıkları hurafeleri görmezden gelirler. Eminiz ki bir çok dîn adamının aşağıdaki cümleleri sarfettiğine şahit olmuşsunuzdur.

  • Kalbinde zerre îmân olan veya "lâ ilâhe illallah (Allah'tan başka ilâh yoktur!)" diyen herkes günahları kadar cehennemde kaldıktan sonra muhakkak cennete gider.
  • İslâm’ın 5 şartını yerine getirenler günahları kadar cehennemde kaldıktan sonra muhakkak cennete gider.

    Rabbimiz “Biz Kur'ân'da hiç bir şeyi eksik bırakmadık.” buyurmuştur(En'âm-38). O halde eğer (1) yukarıdaki bu sözler hurafe değilse ve (2) Allah'a îmân ediyor, ibadetlerimizi yapıyor isek, Kur'ân-ı Kerim'de cehennemde ne kadar süre kalacağımızı (ebced hesabıyla) hesaplayabileceğimiz bir yöntem muhakkak olmalıdır.

    Îmân bir insanı gerçekten cehennemden kurtarır mı?

    32/SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
    De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."

    Secde-29'a göre Allah'a inanmak bir insanı kâfir olmaktan kurtaramayan bir müessesedir. Çünkü Kur'ân'daki kurtuluşa eren mü'minler; şıracı ve bozacıların bize öğrettiği gibi Allah'a inananlar değildir. Allah zikredildiği zaman kalpleri titreyenler; işte onlar gerçek mü'minlerdir (Enfâl-2).

    8/ENFÂL-2: İnnemâl mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
    Gerçek mü’minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab’lerine tevekkül ederler.

    Ebced hesabıyla cehennemde kaç yıl (gün) kalınır?

    Hidayeti gizleyenler sadece şıracılar değildir, azîz kardeşlerimiz. Bozacılar da şeytanın bu hain tuzağınında şıracıların işbirlikçileridir. Maalesef bir çoğu bu durumun farkında bile değildir. Öğrendikleri hurafelerin Kur'ân'a aykırı olup olmadığını hiç araştırmadıkları için sahip oldukları faydasız ilim halkımızı hızla cehenneme sürüklemektedir.

    ****

    Siz Allah'tan bir AHD mi edindiniz?

    Cehennemden cennete geçiş vardır diyen tüm dîn adamlarımıza bir sorumuz var: "Acaba siz Allah'tan bir ahd mi edindiniz? Eğer öyleyse Allah vaadinden dönmez. Yoksa siz Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?"

    2/BAKARA-80: Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
    Ve (emaniyeye tâbî olanlar): “Ateş bize, sayılı günlerden başka asla dokunmayacak (günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki: “Allah’ın katından bir ahd mi edindiniz?” O taktirde (Eğer böyle bir ahd almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?

    Bir sahte hadisler silsilesine saplanmışsınız, debelendikçe daha da batıyorsunuz. Peygamber Efendimiz nebîler sultanı Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) bir söz (hadis) söyleyecek, bu söz Kur'ân'a aykırı olacak, böyle bir şey hiç mümkün olabilir mi? Hâlâ akıl etmeyecek misiniz? Daha kaç insanın anlattığınız hurafelere aldanarak sonsuz bir cehennem azabına sürüklenmesine umarsızca seyirci kalacaksınız?

    İçinizden kimse bugüne kadar eline Kur'ân-ı Kerim'i alıp okumamış olamaz, değil mi? Tam 53 âyet-i kerimenin cehenneme gidenlerin orada kesin olarak ebediyyen cehennemde kalacaklarını kesinleştirdiğini hiç mi farketmediniz? Ülkemizde her yıl ölen yüzbinlerce insan sadece sizin (öğrendiğiniz ve) öğrettiğiniz yanlış ve Kur'ân'a aykırı ilim yüzünden cehenneme sürüklenirken hiç mi vicdanınız sızlamıyor?


    Cennet ve cehennem hayatı ebedîdir.

    Sevgili okurlarımız, cennet ve cehennem hayatının süresini hesap etmek için ebced hesabına gerek yoktur. Eğer Allah'tan bir ahd (söz) almadıysanız; cennet hayatı da, cehennem hayatı da ebedîdir.

    23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
    O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

    23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
    Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

    Cennet ve cehennem hayatı ebedîdir ve kıyâmet günü kimin cennet ehli kimin cehennem ehli olduğunu kesin olarak belirleyecek yegâne faktör kazandığımız (hasene) ve kaybettiğimiz (seyyiat) derecelerin farkına göre belirlenecektir.

    Allahû Tealâ'nın bizleri Kendisine karşı sorumlu kıldığı kaynak Kur'ân-ı Kerim'dir (Zuhruf-44). Ve Ek-1 bölümünde bulabileceğiniz tam 53 âyet-i kerime cehennem hayatının ebedî olduğunu kesinleştirmektedir. Aksi yönde (cehennemden cennete geçiş olabileceğine dair) bir tek âyet bile yoktur.

    43/ZUHRÛF-44: Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).
    Muhakkak ki O (Kur’ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur’ân’dan) sorumlu olacaksınız.

    ****

    CENNET EHLİ - CEHENNEM EHLİ

    Acaba bir insan henüz yaşarken cennete veya cehenneme gideceğini bilebilir mi?

    Elbetteki bilir, Rabbimiz; “Biz Kur’ân’da hiç bir şeyi eksik bırakmadık.” buyurmuştur (En'âm-38). O halde bu sorunun yanıtı şu şekildedir: "Bir insan içinde yaşadığı zaman (şimdiki zaman) itibariyle cenneti hakeden biri ise bunu muhakkak bilir. Eğer cennet ehli olduğunu âyetler ışığında kesin olarak bilmiyor ancak cennete gideceğini ümit ediyor ise biliniz ki o kişi hüsrandadır."

    1. Kimler cennet ehlidir?

    Allahû Tealâ, sadece takva sahiplerinin cenneti hakettiklerini buyurmuştur. Kıyâmet günü istisnasız olarak tüm insanlar cehenneme ulaşacaktır. Ancak takva sahipleri cehennemi (görüntü olarak) gördükten sonra, Allah tarafından kurtarılacaklar ve hiç azap çekmeden hakettikleri cennetlere sevkedileceklerdir.

    19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
    Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.

    19/MERYEM-72: Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
    Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.

    Cennet takva sahiplerine yakınlaştırılmıştır.

    50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin.
    Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

    Bir insan ruhunu yaşarken Allah'a ulaştırmayı dileyerek takva sahibi olur.

    30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
    O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

    Bir insan takva sahibi olur ise Allahû Tealâ o kişinin günahlarını örter.

    8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
    Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

    Günahların örtülmesi son derece önemlidir. Çünkü her insanın az veya çok sevabı muhakkak vardır. Bir kişinin günahlarının örtülmesi durumunda geriye sadece sevapları kalacağı için bu kişinin mizanında kazandıkları dereceler kesin olarak ağır gelecektir. Mu'minûn Suresinin 102. âyetinde buyurulduğu üzere felâha erenler (cenneti hakedenler) mizanı ağır gelenlerdir.

    Allah'a ulaşmayı dileyenler bu dünyada yaşarken cennetle müjdelenenlerdir.

    39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
    Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

    2. Kimler cehennem ehlidir?

    Cehennemi hakedenler takva sahibi olamayanlardır.

    39/ZUMER-57: Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttekîn(muttekîne).
    Veya: "Muhakkak ki eğer Allah beni hidayete erdirseydi, ben mutlaka takva sahiplerinden olurdum." diyenlerden (olmayın).

    Cehennemi hakedenler Allah'a ulaşmayı dilemeden ölenlerdir.

    10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
    Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

    10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
    İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

    Allah'a ulaşmayı dilemeden ölen kişilerin amelleri hebâ olur.

    18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
    De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

    18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).
    Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.

    18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
    İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

    Amellerin (yapılan ibadetlerin) örtülmesi son derece önemlidir. Bir kişinin ibadetlerinin silinmesi durumunda; bu kişinin mizanında kazandıkları dereceler kaybettiklerin yanında hafif kalacaktır. Mu'minûn Suresinin 103. âyetinde buyurulduğu üzere ebediyyen cehennemde azap çekecek olanlar mizanı hafif gelenlerdir.

    ****

    MU'MİNÛN-103 İÇİN SONUÇ

    Azîz kardeşlerimiz,

    Sizlere Kur'ân'a aykırı bir hurafeler dîni anlatılmaktadır. Artık uyanınız, herkesi uyandırınız.

    Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de insanların nasıl cennete gidebileceğini en güzel şekilde açıklamışken; bu gerçekler dîn adamlarımız tarafından örtülmektedir. Kur'ân-ı Kerim'de; bir insanın dünya ve ahiret saadetine ulaşmasının ancak Allah'a ulaşmayı dilemesiyle mümkün olduğu ve Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri ise ebedî bir cehennem hayatının beklediği kesin hükümlü âyetlerle açıklanmaktadır.

  • Bazı dîn adamlarımız; "Allah'a ulaşmak yoktur" diyor.
  • Allahû Tealâ ise; "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım (hidayete erdiririm)." diyor (Şura-13).
  • Ve; "Sakın Allah beni hidayete erdirseydi diyerek pişman olanlardan olmayın!" diye bizi uyarıyor (Zuhrûf-37).

    **

  • Bazı dîn adamlarımız; cehennemin üzerinde hiç bir âyette yer almayan kaçak bir köprü işletmektedir (Sırat köprüsü).
  • Allahû Tealâ ise; "Bana ulaştıran bir yol var, ismi Sıratı Mustakîm'dir." diyor (Hicr-41).
  • Ve "Onlar Allah'ın yolundan men ederler, dikkat edin!" diye bizi uyarıyor (Zuhrûf-37).

    **

  • Bazı dîn adamlarımız; "Günahlarınız kadar cehennemde yandıktan sonra cennete geçersiniz." diyor.
  • Allahû Tealâ ise; "53 âyet ile cennet ve cehennem hayatı ebedidir" diyor (Mu'minûn 102-103).
  • Ve "Sakın aldatıcılar da sizi Allah'ın affı ile aldatmasınlar!" diye bizi uyarıyor (Fatır-5).

    "Ey yüce Allah'ım, Ne olur benim de ruhumu Sana ulaştır. Bana da ermiş bir evliyan (Allah dostu) olmayı nasip eyle, n'olur ya Rabbim. Amin." desek ne kaybederiz ki?

    Allah hepinizden razı olsun.

    ****

    ÂYETLER
    HİDAYET: İnsan ruhunun Allah'a ulaşmasıdır
    42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
    (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

    39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
    Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

    Sıratı Mustakîm: Allah'a ulaştıran yol
    15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
    Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

    43/ZUHRÛF-37: Ve innehum le yasuddûnehum anis sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).
    Ve muhakkak ki onlar (şeytanlar), onları mutlaka (Allah’ın) yolundan men ederler (alıkoyarlar). Ve onlar kendilerinin hidayette olduğunu sanırlar.

    Cennet ve cehennem hayatı ebedîdir
    23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
    Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

    35/FÂTIR-5: Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhil garûr(garûru).
    Ey insanlar! Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. Aldatıcılar da sizi Allah ile (affına güvendirerek) aldatmasınlar.



    ****

    23/MU'MİNÛN-103 ÂYETİNDE HİDAYET NASIL GİZLENMİŞTİR?


    Kur'ân-ı Kerim'de tam 53 âyeti kerime cennet ve cehennem hayatının ebedî olduğunu kesin olarak yer almıştır. Bunun yanısıra cehennemden cennete geçiş olabileceğine dair tek bir âyet söz konusu değildir. Hâl böyleyken ülkemizdeki dîn adamlarının neredeyse tamamı sohbet ve vaazlerinde cehennemden cennete geçiş safsatasını yaymak ve şeytana hizmet etmek için sanki bir yarışın içine girmişlerdir.

    Hidayet bir kişinin ruhunun yaşarken Allah'a ulaşmasıdır. Bir kişinin kalbinde hidayet talebi var ise, yani o kişi yaşarken ruhunu Allah'a ulaştırmayı kalbî bir talep ile diler ve takva sahibi olursa (Rûm-31); Allahû Tealâ o kişinin günahlarını örter (Enfâl-29). Böylece o kişi Mu'minun 102'ye göre ebedî olarak cennete hak kazanır.

    CENNET HAYATI EBEDÎDİR

    30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
    O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

    8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
    Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

    23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
    O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

    CEHENNEM HAYATI EBEDÎDİR

    Eğer kişi Allah'a ulaşmayı dilemeden vefat ederse, Kehf-105'e göre âmelleri (ibadetleri) örtüleceği için Mu'minun 103'e göre ebedî olarak cehenneme hak kazanır.

    18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
    İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

    23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
    Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

    Âyetin aslında yer alan "hâlidûne" ifadesi cehennem hayatının ebedî olduğunu kesinleştirmesine rağmen, bu ifadeye meâllerinde yer vermeyen mütercimler hidayeti gizlemiştir.

     

    ****



  • ****

    DOĞRU TERCÜME EDİLMİŞ MEÂLLER
    Öncelikle Kur'ân-ı Kerim'in hem kelime hem ruhî lâfzının tam manâsının tercümeler ile verilemiyeceğini belirtmemiz gerekir. Bu yüzden bu başlığa âyetin aslî anlamının korunduğu tüm meâlleri dahil ederek, basit kelime ve cümle kurgusu hatalarını göz önüne almadık inşallah.


    Abdulbaki Gölpınarlı: Ve kimin iyilikleri hafif gelirse gerçekten de o çeşit kişilerdir kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedîdir onlar.
    Adem Uğur: Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
    Ahmed Hulusi: Kimin ölçüm değerleri hafif gelirse, onlar da nefslerini hüsrana uğratanların ta kendileridir. . . Yanma ortamında sonsuza dek kalırlar!
    Ahmet Tekin: Ölçüye tartıya konacak değerdeki amellerinin, sevaplarının kefeleri hafif olanlar, işte onlar da kendilerini ve birbirlerini hüsrana uğratanlardır. Cehennem’de ebedî kalırlar.
    Ahmet Varol: Kimlerin tartıları da hafif gelirse işte onlar kendilerini hüsrana uğratanlar, cehennemde sonsuza kadar kalacak olanlardır.
    Ali Bulaç: Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.
    Ali Fikri Yavuz: Kimin de tartıları hafif gelirse, işte kendilerini hüsrana düşürenler bunlardır; cehennemde de ebedî olarak kalacaklar.
    Bekir Sadak: Tartilari hafif gelenler, iste onlar, kendilerine yazik edendir, cehennemde temellidirler.
    Celal Yıldırım: (102-103) Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem'de devamlı kalıcılardır.
    Diyanet İşleri: Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır.
    Diyanet İşleri (eski): Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler.
    Diyanet Vakfi: Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
    Edip Yüksel: Tartıları hafif gelenler ise, kendilerini zarara soktukları için cehennemde ebedi kalacak olanlardır.
    Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
    Fizilal-il Kuran: Kimlerin tartıları hafif kalırsa onlar kendilerini mahvetmişlerdir, çünkü sonsuza dek cehennemde kalacaklardır.
    Gültekin Onan: Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefslerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.
    Hasan Basri Çantay: Kimin de tartıları hafîf gelirse onlar kendilerine yazık edenlerdir. (Onlar) cehennemde ebedî kalıcıdırlar.
    Hayrat Neşriyat: Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini hüsrâna uğratanlardır; Cehennemde ebedî olarak kalıcıdırlar.
    İbni Kesir: Kimin de tartıları hafif gelirse; işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde ebedi kalırlar.
    İmam İskender Ali Mihr: Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
    Ömer Nasuhi Bilmen: Ve kimin tartıları da hafif olmuş olursa işte nefislerine yazık etmiş olanlar, cehennemde ebedî kalanlar da onlardır.
    Ömer Öngüt: Tartıları hafif gelenler, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde ebedî kalacaklardır.
    Şaban Piriş: Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini hüsrana uğratanlardır, cehennemde ebedi kalacaklardır.
    Suat Yıldırım: Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır.
    Süleyman Ateş: Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır.
    Tefhim-ul Kuran: Kimin de tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.
    Ümit Şimşek: Kimin tartısı hafif gelirse, onlar da kendilerini hüsrana atmış olanlardır. Onlar ebediyen Cehennemde kalırlar.
    Yaşar Nuri Öztürk: Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, sürekli cehennemde kalanlar olacaklardır.


    23/MU'MİNÛN-103 İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU SONUÇLARI


    Bu âyette hidayetin gizlendiği meâller: Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Muhammed Esed (TOPLAM: 3 kişi)

    Bu âyette temel kavramların gizlendiği meâller: - (TOPLAM: 0 kişi)

    Bu âyette hatalı/eksik meâller: - (TOPLAM: 0 kişi)

    Bu âyet için doğru meâller: Abdulbaki Gölpınarlı, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2), Fizilal-il Kuran, Gültekin Onan, Hasan Basri Çantay, Hayrat Neşriyat, İbni Kesir, İmam İskender Ali Mihr, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Tefhim-ul Kuran, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk (TOPLAM: 28 kişi)

    ****

    UYARI: Herhangi bir âyete ait raporu değerlendirerek, bir mütercimin bütün âyetleri doğru ya da hatalı tercüme ettiğini düşünmek yanlış bir yargıdır. Çünkü bir âyette doğru tercüme yapmış bir mütercimimiz, diğer âyetlerde çok önemli hatalar yapabildiği gibi, incelediğiniz bir âyette "hatalı meâller" grubunda yer alan bir meâl diğer âyetlerde çok daha yalın ve anlaşılır ifadeler kullanmış olabilir. En az 10 adet âyetin hidayeti gizleyenler raporunu değerlendirdikten sonra mütercimlerimiz hakkında fikir sahibi olmaya başlayabilirsiniz.

    ****


    EK-1: CEHENNEM HAYATININ EBEDÎ OLDUĞU 53 ÂYET İLE KESİNDİR

    Cennete giren hiç kimse cennetten çıkıp cehenneme giremez. Cehenneme giren hiç kimse de cehennemden çıkıp cennete giremez. Birinden ötekine geçiş Allahû Tealâ tarafından devredışı bırakılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de tam 53 tane âyet-i kerime, cehenneme girenlerin orada devamlı kalacaklarını söylemektedir.
    1. 2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.

    2. 2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Hayır (sandığınız gibi değil), kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.

    3. 2/BAKARA-86: Ulâikellezîneşteravul hayâted dunyâ bil âhireti, fe lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
      İşte onlar öyle kimselerdir ki, dünya hayatını ahirete karşı satın almışlardır. Bu sebeple azap onlardan hafifletilmez ve onlar yardım da olunmazlar .

    4. 2/BAKARA-161: İnnellezîne keferû ve mâtû ve hum kuffârun ulâike aleyhim la’netullâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).
      Muhakkak ki (Allah’a ruhun ölmeden ulaşmasını, yani hidayeti) küfredip (örtüp gizleyip) kâfir olarak ölenler, işte onlar, Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lâneti onların üzerinedir.

      2/BAKARA-162: Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
      (Onlar), onun (lânetin) içinde ebediyyen kalacak olanlardır. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmaz.

    5. 2/BAKARA-167: Ve kâlellezînettebeû lev enne lenâ kerreten fe neteberree minhum kemâ teberreû minnâ kezâlike yurîhimullâhu a’mâlehum haserâtin aleyhim ve mâ hum bi hâricîne minen nâr(nâri).
      Ve o (Allah’tan başkasına) tâbî olanlar dedi ki: “Keşke bizim için (dünyaya) bir kere daha dönüş olsaydı. O zaman bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşırdık.” Böylece Allah, onlara amellerinin hasara uğradığını (hüsrana düştüklerini) gösterecek. Ve onlar ateşten çıkacak da değiller.

    6. 2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(âhireti), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”

    7. 2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

    8. 2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. ışte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir.” demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.

    9. 3/ÂLİ İMRÂN-86: Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
      Îmânlarından sonra inkâr eden kavmi, Allah nasıl hidayete erdirir? Ve onlar, Resûl’ün Hak olduğuna şahit oldular ve onlara beyyineler (açık deliller) geldi. Ve Allah, zâlimler kavmini hidayete erdirmez.

      3/ÂLİ İMRÂN-87: Ulâike cezâuhum enne aleyhim la’netallâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).
      İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin onların (fâsıkların) üzerlerine olmasıdır.

      3/ÂLİ İMRÂN-88: Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
      Onlar, onun (lânetin) içinde ebedi kalacak olanlardır. Onlardan azab hafifletilmez ve onlara bakılmaz...

    10. 3/ÂLİ İMRÂN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Muhakkak ki inkâr edenlere, malları ve evlatları, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.

    11. 4/NİSÂ-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ.Ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
      Ve kim Allah'a ve O’nun Resulune isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için "alçaltıcı azap" vardır.

    12. 4/NİSÂ-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
      Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap” hazırlamıştır.

    13. 4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
      Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.

    14. 5/MÂİDE-37: Yurîdûne en yahrucû minen nâri ve mâ hum bi hâricîne minhâ, ve lehum azâbun mukîm(mukîmun).
      Ateşten çıkmak isterler ve onlar oradan çıkacak değillerdir. Ve, onlar için “daimî azap” vardır.

    15. 5/MÂİDE-80: Terâ kesîran minhum yetevellevnellezîne keferû lebi’se mâ kaddemet lehum enfusuhum en sehıtallâhu aleyhim ve fîl azâbi hum hâlidûn(hâlidûne).
      Onlardan bir çoğunun kâfirlere döndüğünü (dost olduğunu) görürsün. Nefislerinin, onlar için takdim ettiği ise “Allah’ın onlara öfkelenmesi” ki ne kötü şey. Ve onlar azâp içinde devamlı kalacak olanlardır.

    16. 6/EN'ÂM-128: Ve yevme yahşuruhum cemîâ(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenâstemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenâllezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).
      Ve onların hepsini biraraya topladığı gün (Allahû Tealâ şöyle buyuracaktır): “Ey cin topluluğu! İnsanlarla sayınızı artırdınız (tagutların arasına insanları da kattınız).” Onlara dost olan insanlardan bir kısmı şöyle dedi: “Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve Senin bize takdir ettiğin zamanın bitiş noktasına (sonuna) eriştik.” (Allahû Tealâ): “Allah’ın dilediği şey (cehennemin yok olma zamanı gelmesi hali) hariç; sizin barınacağınız yer ateştir, orada ebedî kalacak olanlarsınız.” buyurdu. Muhakkak ki senin Rabbin, hüküm sahibi ve en iyi bilendir.

    17. 7/A'RÂF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).

    18. 9/TEVBE-17: Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn (hâlidûne).
      Müşriklerin, Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak olanlardır.

    19. 9/TEVBE-63: E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hızyul azîm(azîmu).
      Allah ve O’nun Resûl'üne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu, büyük rüsvalıktır (rezilliktir).

    20. 9/TEVBE-68: Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
      Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere, orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikâme edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.

    21. 10/YÛNUS-27: Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh(zilletun), mâ lehum minallâhi min âsim(âsimin), ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kita'an minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlerinin cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet kaplar. Ve onların Allah’a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).

    22. 10/YÛNUS-52: Summe kîle lillezîne zalemû zûkû azâbel huld(huldi), hel tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn(teksibûne).
      Sonra zulmedenlere: “Ebedî (devamlı) azabı tadın!” denildi. Kazandıklarınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?

    23. 11/HÛD-38: Ve yasneul fulke ve kullemâ merre aleyhi meleun min kavmihi sehırû minh(minhu), kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûn(tesharûne).
      Ve o gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri ona her uğradıklarında onunla alay ettiler. (Nuh (A.S) şöyle) dedi: “Eğer bizimle alay ediyorsanız sonra da muhakkak ki; biz, sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.”

      11/HÛD-39: Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).
      Kendisine alçaltacak bir azap gelecek kimseleri artık yakında bileceksiniz. Ve onun üzerine, kalıcı azap nüfuz edecek.

    24. 11/HÛD-106: Fe emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).
      Şâkî olanlara gelince; artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.

      11/HÛD-107: Hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
      Onlar, semalar ve yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç. Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.

    25. 13/RA'D-5: Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?” sözleri acayip (şaşılacak şey)dir. İşte onlar, Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.

    26. 16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
      Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.

    27. 18/KEHF-2: Kayyimen li yunzire be'sen şedîden min ledunhu ve yubeşşirel mu'minînellezîne ya'melûnes sâlihâti enne lehum ecren hasenâ(hasenen).
      (Kur’ân-ı Kerim), kayyum (kıyâmete kadar devam edecek) olarak, katından şiddetli azapla uyarmak ve salih amel yapan mü’minlere en güzel ecrin onların olduğunu müjdelemek için (indirildi).

      18/KEHF-3: Mâkisîne fîhi ebedâ(ebeden).
      Orada ebedî olarak kalıcıdırlar (kalacaklardır).

    28. 20/TÂHÂ-101: Hâlidîne fîh(fîhi), ve sâe lehum yevmel kıyâmeti hımlâ(hımlen).
      Onlar, onda (o yükün getireceği azabın içinde) ebedî kalacak olanlardır. Ve kıyâmet günü yüklendikleri, onlar için ne kötü (yük)tür.

    29. 20/TÂHÂ-127: Ve kezâlike neczî men esrefe ve lem yu’min bi âyâti rabbih(rabbihî), ve le azâbul âhıreti eşeddu ve ebkâ.
      İsraf edenleri (haddi aşanları) ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Ve ahiret azabı daha şiddetli ve bâkidir (devamlıdır).

    30. 21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.

    31. 23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
      Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

    32. 25/FURKÂN-65: Vellezîne yekûlûne rabbenasrif annâ azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne garâmâ(garâmen).
      Ve onlar: “Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler.

    33. 25/FURKÂN-68: Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harremallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).
      Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.

      25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
      Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.

    34. 32/SECDE-14: Fe zûkû bi mâ nesîtum likâe yevmikum hâzâ, innâ nesînâkum ve zûkû azâbel huldi bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
      Öyleyse bu "likâe" (Allah’a ulaşma) gününüzü, unutmanızdan dolayı (azabı) tadın. Muhakkak ki Biz de sizi unuttuk. Ve yaptıklarınız sebebiyle ebedî azabı tadın.

    35. 32/SECDE-20: Ve emmellezîne fesekû fe me’vâhumun nâr(nâru), kulle mâ erâdû en yahrucû minhâ uîdû fîhâ, ve kîle lehum zûkû azâben nârillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).
      Ve fakat fasık olanlar, onların mevası (barınağı) ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya iade edilirler (geri döndürülürler). Ve onlara: "Ateşin azabını tadın! Ki onu tekzip etmiştiniz (yalanlamıştınız)." denir.

    36. 33/AHZÂB-64: İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren).
      Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.

      33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
      Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.

    37. 34/SEBE-51: Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhızû min mekânin karîb(karîbin).
      Ve onları dehşete kapıldıkları zaman görsen. Artık kaçış (kurtuluş) yoktur. Ve onlar, (cehenneme) yakın bir yerden yakalandılar.

    38. 37/SÂFFÂT-9: Duhûran ve lehum azâbun vâsib(vâsibun).
      Kovulmuş olarak, onlar için kesilmeyen sürekli azap vardır.

    39. 39/ZUMER-40: Men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yahıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).
      Kendisini rezil edecek azap, kime gelecekse (ona ulaşır) ve mukim (sürekli) azap onun üstüne iner.

    40. 39/ZUMER-72: Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
      (Onlara): "Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!" denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.

    41. 40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
      Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.

    42. 41/FUSSİLET-24: Fe in yasbirû fen nâru mesven lehum ve in yesta’tibû fe mâ hum minel mu’tebîn(mu’tebîne).
      Artık sabredebilirlerse artık ateş onların kalacakları yerdir. Ve eğer onlar affedilmek isterlerse, onlar affedilecek olanlardan değillerdir.

    43. 41/FUSSİLET-28: Zâlike cezâu a’dâillâhin nâr(nârun), lehum fîhâ dârul huld(huldi), cezâen bimâkânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
      İşte bu Allah’ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bilerek inkâr etmiş olmaları sebebiyle ceza olarak, onlar için orada ebedîlik yurdu vardır.

    44. 42/ŞÛRÂ-45: Ve terâhum yu’redûne aleyhâ hâşiîneminez zulli yenzurûne min tarfin hafîy(hafîyyin), ve kâlellezîne âmenû innel hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin).
      Ve onları zilletten boyun eğmiş olarak, ona (azaba) arz olunurken, gizli gizli (yan gözle) baktıklarını görürsün. Âmenû olanlar dediler ki: “Muhakkak ki hüsranda olanlar, kıyâmet günü, kendilerini ve ailelerini hüsrana düşürenlerdir.” Muhakkak ki zalimler, mukîm (devamlı) azabın içindedirler, değil mi?

    45. 43/ZUHRÛF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
      Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır.

    46. 47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
      Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?

    47. 58/MUCÂDELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum min allâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
      Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak olanlardır.

    48. 59/HAŞR-17: Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâûz zâlimîn(zâlimîne).
      Böylece ikisinin (münafıkların ve şeytanın) akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin cezasıdır.

    49. 64/TEGÂBUN-10: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâri hâlidîne fîhâ ve bi’sel masîr(masîru).
      Âyetlerimizi inkâr edenler ve yalanlayanlar; işte onlar, ateş ehlidirler, orada (cehennemde) ebediyyen kalacak olanlardır. Ve (o) ne kötü varış yeri (ulaşılacak yer).

    50. 72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
      (Bu) sadece Allah’tan olanı tebliğ ve O’nun risaletidir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.

    51. 78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
      Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.

      78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
      Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.

      78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
      (Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.

    52. 82/İNFİTÂR-14: Ve innel fuccâre lefî cahîm(cahîmın).
      Ve muhakkak ki füccar, mutlaka alevli ateş içindedir.

      82/İNFİTÂR-15: Yaslevnehâ yevmed dîn(dîni).
      Dîn günü ona (alevli ateşe) yaslanırlar (atılırlar).

      82/İNFİTÂR-16: Ve mâ hum anhâ bi gâibîn(gâibîne).
      Ve onlar, ondan (alevli ateşten) gaib olacak (kaybolacak, yanıp bitecek) değillerdir.

    53. 98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi velmuşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyeh(beriyyeti).
      Muhakkak ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerli olanlarıdır.